1991 Körfez Savaşından bu yana bazı mahfillerde Müslümanlara bölünme, çatışma, ayrı düşme ve iç savaş gömleği biçilmeye çalışılıyor. Gün geçmiyor ki batı menşeili bir gazetede yeni bir Ortadoğu haritası çıkmasın ya da Kuzey Afrika için yeni siyasi modeller geliştirilmesin. Bu haritalarda Irak ve Libya 3’e bölünürken İran ve Yemen 2’ye bölünüyor. Suudi Arabistan 5’e bölünürken Türkiye’den koparılacak topraklarla kurulacak komünist bir Kürt devletinin sınırları çiziliyor. Suriye’nin kaça bölüneceği ise haritadan haritaya değişiyor. Hızını alamayanlar bölünecek ülkeler listesine Mısır ve Pakistan’ı da ekliyorlar. Dünyanın bir kısmı da siyasi politikalarını bu bölünme planları üzerine kuruyor.
Bu haritaları dünya petrol yatakları haritaları ile üst üste koyduğumuzda tam bir uyum olduğunu görürüz. Sadece petrol yatakları değil petrolün dünyaya ulaşmasını sağlayan 3 deniz yolu da bu bölünme çemberinin içindedir. Dünyanın en önemli petrol yatakları bölünmesi planlanan ülkelerdedir. Bu petrolleri uluslararası sulara ulaştıran yollar da yine bölünmesi tasarlanan ülkelerden geçiyor. Bu haritaları çizdirenler Müslüman dünyasını petrol çıkarları uğrana ateşe atmaya kararlılar.
Bu haritaların manası Müslüman dünyası ile ilgili kararları Müslüman olmayanların vermesi demektir. Biz birlik olmadığımız sürece de onlar karar vermeye devam edeceklerdir. Bu bölgeyi bilmedikleri ve insanını da tanımadıkları için kırarak dökerek ilerleyecekler ve, ilerliyorlar. Çözüm önerileri genelde askeri yönde olduğu için sorunlar daha da büyüyor. Son 10 yılın Müslüman dünyasına bilançosu 6 milyon ölü, 10 milyondan fazla mültecidir.
Fakat biz Müslümanların kendimizden başka kimseyi suçlamaya hakkımız yok. İslam aleminden kendi sorunlarına çözüm gelmiyor. En hayati konularda bile birkaç ülke bir araya gelip ortak karar alamıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası birlikler çözüm önerilerinden çok uzak. Suriye iç savaşı ile ilgili Müslümanlar ortak bir çözüm üretemiyor. Irak’ta akan kanı durdurabilecek bir Müslüman planı ortada yok. Libya’nın geleceği ile ilgili bir ortak politika uygulanamıyor. Sünni-Şii çatışmaları konusunda her kafadan ayrı bir ses çıkıyor.
Müslüman dünyasının ortak hareket etmesini sağlayabilecek, bir birliğin çekirdeğini kurabilecek birkaç ülke var. İran, Suudi Arabistan, Türkiye ile birlikte Mısır ellerini taşın altına koymalıdır. Bu 4 ülke zor durumların üstesinden gelebilecek tarihi, sosyal, ekonomik ve kültürel geçmişe sahiptir. Yapılması gereken ayrılıkları bir kenara bırakıp ortak noktalarda birleşmektir. Aksi halde İslam dünyasını bekleyen, çıkar grupları tarafından parçalanmaktır
Mısır birçok açıdan Türkiye ile birlikte İslam dünyasının merkezindedir. Türkiye ile 500 yıllık ortak bir tarihe sahiptir. Tarihte birçok defa birbirlerine destek olmuş, ortak düşmanlara karşı aynı safta yer almışlardır. Napolyon orduları ile, Çarlık Rusya’sı ile, İngiliz Emperyalizmi ile bir safta mücadele etmişlerdir. Bu iki büyük İslam devletinin izlemesi gereken yol birlikte hareket etmektir.
Mısır dünyanın en önemli ticaret yolu merkezinde yer alıyor. Süveyş kanalı Akdeniz’in 2 kapısından biri ve aynı zamanda, Doğu ve Güneydoğu Asya’nın ve birçok İslam devletinin ticaret yoludur. Kanal ve Kızıl Deniz’in güvenliğinden Mısır sorumludur. Deniz yolunun giriş kapısı olan Aden Körfezi, bir kıyıda Yemen İç Savaşı karşı kıyıda ise Etiyopya ve Somali’deki iç karışıklıklar dolayısıyla ateş altındadır. Bölge korsanların cirit alanı haline gelmiştir. Bu çatışmaların acil olarak sonlanması gerektiği aşikârdır. Mısır diğer İslam ülkeleri ile ittifak ederek, bu konuda öncü rol oynamalıdır.
Benzer şekilde Suudi Arabistan ile varılan anlaşma ve Saudi–Egypt Causeway hacca gidişi kolaylaştıracak, tüm bölgeyi demiryolu ile birbirine bağlayacak ve İslam ordusuna Mısır’ın desteğini sağlayacak bir projedir. Bu, bölge barışını ve Müslümanların ittifakını güçlendireceği için hem iki ülke halkının hem de İslam aleminin yararına bir projedir. Kızıldeniz’in güvenliği ve orta vadede Yemen iç savaşının sonuçlanmasına destek verecektir. Bu ve benzer çok uluslu projeleri arttırmak Müslümanların ittifakının gelişmesini sağlayacaktır.
Mısır-Türkiye ilişkilerinde bugüne dek zor dönemler oldu ancak şu bir gerçek ki İslam birliğinin kurulmasında bu iki ülke öncü olacaktır. Türk halkı ve devleti Mısır’ın kadim dostudur. Zaman bu dostluğun pekiştirilmesi, işbirliğinin artırılması zamanıdır. İstanbul’daki İslam İşbirliği Toplantısı’nın Mısır Dış İlişkiler Bakanı’nın katılımıyla gerçekleşmesi umut verici bir gelişmedir. Ama bu dostluk ve kardeşlik ortamının hızlanması gerekiyor. İslam aleminin acil beklentisi güç birliğidir, ittifaktır. Suudi Arabistan’ın öncülüğündeki İslam ordusu projesi ilerliyor. Bu ordunun en önemli iki destekçisi konumunda olabilecek ülkelerin başında Türkiye ve Mısır gelmektedir. Bu ordu savaş amaçlı bir ordu olmayacak, İslam dünyasında güvenliği sağlayan, caydırıcı bir güç olacaktır. Günümüzde farklı kültürlere, farklı dinlere, farklı dillere mensup ülkeler bir araya gelip ittifak edebilirken yüzlerce yıldır birlikte yaşamış, aynı dine mensup, aynı kıbleye yönelen Müslümanların ayrı düşmesi hepimizin utancı olmalıdır. Müslümanlar birbirlerinin velisidirler. Müslümanların güvenliği, refahı tüm kardeşler bir arada ittifak halinde olunca sağlanabilir.
Adnan Oktar’ın Gulf Times & News Rescue’da yayınlanan makalesi:
http://www.gulf-times.com/story/494282/The-Islamic-community-is-in-urgent-need-of-alliance
http://newsrescue.com/the-islamic-community-is-in-urgent-need-of-alliance/
2016-05-23 22:44:06