Atatürk, gerek etkileyici kişiliği, gerekse ahlaki meziyetleri ile tüm dünyanın kalbinde taht kurmuş, eşsiz bir liderdir. Çöküş arifesinde olan, enkaz haline gelmiş bir imparatorluğun, kölelik tehdidi ile karşı karşıya kaldığını sezinlemiş, milletimizi esaretten kurtarmak için büyük bir milli kurtuluş hareketi başlatmıştır.

Atatürk, bir konuşmasında “Çağdaş bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir”1 diyerek, Cumhuriyetin kurulması ve bekası için “insanca” yaşamanın önemine dikkat çekmiştir. Atatürk, Müslüman-Türk Milleti’nin insanlık onuruna yakışır şekilde yaşaması için bu sorumluğu kendi omuzlarında hissetmiş, ülkeyi sahiplenmiş, artık misyonunu tamamladığına inandığı bir imparatorluğun üzerine yeni temellere dayanan bir devlet kurmuştur.

“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir (yeterlidir.)”

AHLAK GÜZELLİĞİNİN ÖNEMİ

Bugüne kadar pek çok kimse Atatürk’ün, başarılı liderlik özelliklerinin ardında, onun, yalnızca karizmatik kişiliği, yeteneği, zekası, karar verebilme gücü ve kendine olan güveni gibi özelliklerini aramıştır. Elbette Atatürk’ün başarısında bu dahiyane özelliklerin çok büyük katkısı vardır. Ancak Türkiye’nin ‘uzun soluklu’ liderinin başarısının ardındaki sırrı öğrenmek için asıl onun ahlaki özelliklerinin değerlendirilmesi gerekir.

Atatürk’ün hayatı, incelenecek olursa elde ettiği başarının onun ahlak güzelliğiyle son derece bağlantılı olduğu görülecektir. Atatürk, çöken bir imparatorluğun ardından, milletin bağımsızlığının tehlikeye girdiğini sezinlemiş ve bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için pek çok fedakarlıkta bulunmuştur.

Şu, göz ardı edilmemesi gereken bir noktadır ki, Mustafa Kemal’in vatanı ve milleti için yaptığı tüm fedakarlıklar, onun inançlı yapısı sonucu ortaya çıkan güzel ahlak özellikleridir. Güzel ahlakın kökeni ise dine dayanır. Dini değerlere inanmayan, vicdanı ile hareket etmeyen bir insanın, tehlike altında olan vatanını ve milletini kurtarmayı düşünmesi, gelecek nesil için canını bile severek ortaya koyması mümkün değildir. Peygamberimiz Hazreti Muhammed, “Müminler arasında imanca en kâmil olanı, ahlakça en güzel olanıdır”5 buyurmuştur. Peygamberimiz (sav)’in bu sözü, Mustafa Kemal’in üstün ahlakının din ahlakına olan bağlılığından kaynaklandığının en güzel örneklerden birini teşkil eder. Atatürk’ün, Türk Milleti’ne yol olarak gösterdiği Kuran ahlakı toplumda yaygınlaştığı zaman ise, yardımlaşma, adalet, fedakarlık, hoşgörü, dürüstlük gibi değerler daha fazla yaşanacak, toplumun fertleri dayanışma içinde daha da güçlü bir yapıya doğru ilerleyecektir. Yardımlaşma ve işbirliğinin olduğu toplumumuzda “birlikten kuvvet doğacak”, yurdumuz dünya ülkeleri arasında hak ettiği yeri alacaktır.

Atatürk, sadece siyaset adamlığı ve askeri kişiliğiyle değil, aynı zamanda ahlaki kimliği ile Türk Milleti’nin önünde çok güzel bir örnektir. Ulu Önder Atatürk, İslam ahlakıyla ahlaklanmış, tam bir Osmanlı beyefendisidir.

“Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.6 Ahlakı ile de her zaman Müslüman Türk halkına örnek olan Atatürk son derece merhametli, şefkatli ve bağışlayıcı bir yapıya sahipti. Yakın çevresinden bir dostu Mustafa Kemal’i şu sözlerle anlatmıştır:

“Duruma göre esnek davranmasını bilir, kimseye asla kin tutmaz, ne kadar kızarsa kızsın bir zaman sonra onu affeder, olanları unuturdu. Bu yüzden çevresindeki bir çokları zaman zaman gözden düşer, sonra yeniden affedilir, eski yerini alırdı.” Özel hayatında büyük bir sadelik içinde yaşayan Atatürk, sahip olduğu bu üstün ahlak özelliğini göstermek için birçok çocuğun hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da manevi evlat olarak kendine seçmişti. Atatürk’ün manevi evlatları, Afet İnan, Sabiha Gökçen, Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra, Mustafa, Abdurrahim, İhsan’dır.

Bir ulusu yok olma tehlikesinden kurtaran Atatürk, insanların küçük görülmesinden hoşlanmaz, her kim olursa olsun, Allah’ın yarattığı bir kul olduğu için ona değer verilmesi gerektiğini düşünürdü. Milletinin ayrı ayrı her evladına kıymet verir, herkesin de birbirine aynı değeri vermesini isterdi. İnsanları küçük düşürecek tavırlar, alay ve lakap takma gibi çirkin ahlak özelliklerini hiç sevmezdi. Karşısındaki insanı küçük görme ve ona alçaltıcı lakaplar takmanın İslam ahlakında da çirkin karşılanan bir tavır olduğunu bilen Atatürk, o dönemde kentlerde yaşayıp da köylüleri küçük gören vatandaşlara, şiddetle karşı çıkmış, köylüyü küçük gören, onların cahil, anlayışsız ve kaba olduğunu savunanlara ve birbirlerine hakaret kastiyle “köylü gibisin” diyen kişilere, “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi köylüdür” diye karşılık vermiştir. Köylünün layık olduğu değeri göstermek için de gittiği yerlerde bu sözünü tekrarlamıştır.9

Ahlakının temelini İslam ahlakı üzerine kurmuş olan Atatürk’ün bu ahlakı yine Kuran’ın öğretisi ile çok mutabıktır. Zira Hucurat Suresi’nin 11. ayetinde Allah, alay, lakap takma ve küçük düşürmenin çirkin özellikler olduğunu bildirmiş, bir ayetinde şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi ‘olmadık-kötü lakaplarla’ çağırmayın.” (Hucurat Suresi, 11)

Güzel Ahlakın Kaynağı Dindir:

Atatürk’ün İslam Dinine Bakış Açısı

Atatürk hakkında en çok tartışılan konulardan biri onun din anlayışıdır. Bazı çevreler, Atatürk’ü her zaman ‘din aleyhtarı’ gibi göstermeye çalışmışlardır. Mustafa Kemal’in sözlerini, izlediği yolu ve politikalarını gözden geçirdiğimizde gerçeğin hiç de bu çevrelerin iddia ettiği gibi olmadığını, aksine Atatürk’ün dinine bağlı bir insan olduğunu görürüz. Atatürk’ün dindarlığını onun en yakınlarında öğrenmek gerekir.

Atatürk’ün Dindarlığı Hakkında Ne Dediler?

Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen Mustafa Kemal şöyle anlatıyor:

Ata’nın elini öpmek üzere yanına girdim. İşleri ile meşguldü. Bir süre ayakta bekledim. Birden derin bir iç geçirdi. Ve “Allah” dedi. O bunu sık sık tekrarladı. Atatürk hakkında evvelce çok şeyler duymuştum. Bu tesirle olacak bir hayli şaşırdım. Onun ağzından Allah kelimesini duymak beni bir hayli şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı. Atanın yüzüne şaşkınca bakmış olacağım ki, -“Sen dindar mısın” diye sordu? -“Evet dindarım” dedim. Ve bu cevabımı nasıl karşılayacağını anlamak için ürkek ürkek yüzüne baktım. Cevabım hoşuna gitmişti. “Çok iyi, Allah, büyük bir kuvvettir. Ona inanmak lazımdır” dedi. Ve bu konuda uzun uzun izahat verdi. Ben de o zaman anladım ki, Atatürk hakkında söylenenlerin aslı yoktur. Ve Ata, bütün söylenenlerin hilafında dindar bir insandı.11

Atatürk’ün diğer manevi kızı Ülkü Şüküllüoğlu anlatıyor: “Annemi Zübeyde Hanım büyütmüştür. Onun anneme anlattığı bir anıyı aktarayım. Atatürk, 25 Ağustos’ta Kocatepe’ye çıktığı zaman orada şöyle dua ediyor: “Allah’ım senin bana verdiğin fikir ve zeka ile ben bütün planlarımı gerçekleştirdim. Bundan sonrası artık senin mukadderatın…” O, Allah’ına inanan bir insandı. Paşa, Ramazan’da Dolmabahçe’de veya Çankaya’da olduğunda anneme “Vasfiye oruç tutuyor musun?” diye sorarmış, annem “tutuyorum” dediğinde çok memnun kalırmış. Bana hastalandığımda dua ettirirdi, kendi de ederdi. Çok iyi hatırlıyorum, tifo geçiriyordum çok üzülmüş beni kurtarması için Allah’a dua etmiş. Annesi Zübeyde hanım da çok dindarmış. Anneme daha 7 yaşındayken Kuran dersi aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule hanımın da devamlı namaz kıldığını biliyorum.”12

Safiye Ayla anlatıyor: “Annesi Zübeyde hanım da ablası Makbule hanım da çok dindar insanlardı. Namaz kılarlardı. Tam dindar bir aile ortamında yetişti. Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardı. O Kuran okunurken gözlerinden yaşlar okunurdu. Hatta bütün hocaları toplayıp ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı. Bana “Allah’ın sana verdiği lütfu unutma ve bununla şımarma, mütevazi ol, daima Allah’a şükret” derdi. Kendisine “Paşam şunu yaptın, bunu yaptın” diyenlere “Bana Allah yardım etti, ben talihli bir insanım derdi.” 13

Vasfi Rıza Zobu anlatıyor: “Hz. Peygambere çok hürmet ederdi. Peygamberlerin çok sağlıklı bir muhakemeye vakıf olduğuna kaniydi. Bir gece Hz. Peygamberin askeri dehasından bahsediyordu. Orada hiç Muhammed demedi… Onun dine, fikre saygılı bir kişiliği vardı. Kuran’a da çok hürmeti vardı. Yanında üç hafız vardı. Hafız Yaşar, Hafız Hüseyin, Hafız Mehmet. Ben o hafızları, onun yanında Çankaya’da tanıdım. Saygıyla dinlerdi. Onun karşı olduğu yobazlık ve hurafelerdi.” 14

Cemal Kutay anlatıyor: “Dünyada Atatürk kadar İslam Dinini mana ve mefhumuyla kavramış ve onu aslına iade etmek için büyük kavga yapmış başka bir insan yoktur. Mustafa Kemal 1300 sene sonra Hazreti Muhammed’in ruhunu şadedecek esaslar getirmiştir. Bugün secde-i Rahmana alın koyabiliyorlarsa bu onun sayesindedir. Bugün en geçerli iki meal, Ömer Rıza Doğrul ve Ahmet Hamdi Akseki mealleridir. İkisini de Mustafa Kemal yaptırmıştır. Muhammed ismini kullananları kesinlikle affetmezdi. “O büyük insana layık olamazsa ne olacak” derdi.” 15

Süreyya Koral (Kılıç Alinin eski eşi) anlatıyor: “Laikti. Laiklik dinsizlik değildir… Kuran’ın Türkçeleştirilmesi dinin anlaşılmasına vesile olan büyük bir hizmettir. O, dinin politika aracı olarak kullanılmasına ve istismarına karşıydı ve buna hiçbir zaman izin vermedi.” 16

Büyük Önder’i tanıyanların da ifade ettiği gibi, Atamız, dine ve manevi inançlarına bağlı ve saygılı bir liderdi. Atatürk’ün İslam Dinini, Kuran’ı, Peygamberimiz (sav)’i öven ve milletimizi İslam Dinini yaşamaya davet eden pek çok sözleri mevcuttur. İşte bu sözlerden bir kaçı:

” İnsanların mücadelelerinde en kuvvetli istihkam (barikat), iman dolu göğüsleridir” 17

“Din vicdan işidir. Herkes vicdanının sesini uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini milletin işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kaste ve fiile dayanan taassuplar hareketlerden sakınıyoruz.” 18

“Ey millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti, sevgisi ve hayrı üzerinize olsun. Peygamber Efendimiz hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri duyurmaya memur ve elçi olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kur’andaki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor.” 19

“Din vardır ve lazımdır. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur”20 “Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri, hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz da.” 21

“Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edebilmekte, Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur.” 22

“Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür- Adalet-i ilahiye, O’nun tecellilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede mütalaa olunabilir, ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, insanligin kemal (olgunluk) devridir.”24

“Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kuran’i azimüssandaki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor. Eğer akli mantığa, hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahi ve tabi kanunlar arasında aykırılıklar olmalı gerekirdi. Çünkü bütün kanunları yapan Cenab-ı Hak’tır.”25

“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var malzemesi iyi. Fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayi takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.”26

Atatürk’ün Hazreti Muhammed (sav) ile İlgili Düşünceleri

Atatürk yeni Türk Devleti’ni kurarken milliyetçilik ülküsünden hareket etmiş, fakat bu milliyetçiliğin ancak imanlı, güzel ahlaklı, Müslüman Türk halkının desteği ve çabasıyla başarılı olacağını vurgulamıştır. Yaptığı birçok konuşmada İslam’ın önemine değinmiş, Milli Mücadele’ye başlarken ve milliyetçilik ateşini yakarken en büyük yardımı din adamlarından aldığını söylemiştir. Atatürk milli mücadelede Peygamber Efendimizin yüce ahlakının, mücadeleci ruhunun, en güzel örnek olduğunu sık sık tekrarlamıştır. İşte Atatürk’ün Hazreti Muhammed (sav) ile ilgili bazı sözleri: “O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonsuza kadar O ölümsüzdür.”27

“Büyük inkılap yaratan Hazreti Muhammed’e karşı beslenilen sevgi, ancak O’nun koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir.28

Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hazreti Muhammed’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak takip etmeli. Tüm Müslümanlar Hazreti Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli. İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilir.

Atatürk’ün Dine Hizmetleri

Atatürk’ün güzel ahlakı, uyguladığı din politikasında da etkili olmuştur. Atatürk halkın manevi yönünü kuvvetlendirmeye çalışmış, halkın ancak bu şekilde istenilen refah ve huzura ulaşacağını savunmuştur ve şöyle demiştir: “Hissiyatı ve vicdani telakkiyatı, ilim ve fenle besleyip eğiterek toplumun gerçek huzur ve saadetine çalışmak ulvi bir görüştür.”34

Eşsiz lider Atatürk’ün ülkeyi yönettiği süre zarfında dine yaptığı en iyi hizmet dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddi bir mücadele göstermesidir. Atatürk bu amaçla Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur. İkinci olarak hurafeciliğe karşı çıkmış ve Kuran’ın doğru anlaşılması için Türkçeleştirilmesini sağlamıştır. Dürüst bir devlet adamıydı

Atatürk “İftira ve yalan en büyük yalanlardır. Kuran ‘iftiraya cüret edenler, yalan söyleyenler mümin değillerdir’ diyor.”37 Atatürk, dünyanın, ahiretteki ebedi mükafata ulaşmak için bir imtihan yeri olduğunu bilirdi. “Cihan bir imtihan meydanıdır, imtihanda muvaffak olmadan lütufkarahane muameleler beklemek boşunadır”38 şeklindeki sözü bu konudaki inancının bir ifadesidir. Bu ve benzeri sözleriyle insanları Allah’ın rızasına göre davranmaya teşvik etmiştir. Bu sebeple özel yaşamında olduğu gibi devlet yönetiminde de ahlaki değerlerden taviz vermeden vicdanı ile hareket etmiştir.

“Bir adam ki büyük olmaktan bahseder bu benim hoşuma gitmez. Bir adam ki memleketi kurtarmak için evvela büyük adam olmak lazım der. Ve bunun için numune irtihap eder, onun gibi olmayınca memleketin kurtarılamayacağı kanaatinde bulunur bu adam değildir.”41 Önemli bir mümin vasfı olan tevazu için Allah, Kuran’da şöyle buyurmaktadır:

“O Rahman olan Allah’ın kulları yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler…” (Furkan Suresi, 63) Atamız da, bu ahlakı göstermiş, bütün dünyaya nam salan zaferlerini ve üstün başarılarını hiçbir zaman şahsına mal etmemiş, daima halkının başarısını ve güzel özelliklerini ön plana çıkarmıştır. Ulusunun içinde erimiş bir kahraman olarak makamın, ünvanın hiçbir ehemmiyeti olmadığını sık sık vurgulamıştır:

Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkabilmesi için uğraş veren Mustafa Kemal Atatürk’ün en dikkat çekici özelliklerinden biri, zorluklar karşısında direnmesi, karar verdiği bir şeye azmetmesi idi. Karşılaştığı zorluklar ve olumsuzluklardan asla yılgınlığa kapılmazdı. İnandığı değerler uğruna kararlı bir şekilde mücadele ederdi. Hızlı ve seri kararlar verir, “Tatbik eden icra eden, karar verenden daima daha kuvvvetlidir.”48 diyerek lüzumuna kani olduğu işin derhal yapılmasını isterdi. Nitekim Kuran’da da örnek bir ahlaka sahip olan insanların, zorluk zamanında da güzel ahlaklarından taviz vermedikleri, karşılaştıkları güçlüklerden dolayı hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadıkları haber verilir. Al-i İmran Suresi’nde samimi bir Müslümanın bu üstün özellikleri şu şekilde belirtilmektedir:

“Onlar, kendilerine insanlar: ‘Size karşı insanlar toplandılar, artık onlardan korkun’ dedikleri halde, buna rağmen imanları artanlar ve: ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir’ diyenlerdir.” (Al-i İmran Suresi, 173) Üzerinde Müslüman kararlılığı bulunan Mustafa Kemal de halkına zorluklar karşısında yılmamayı, aleyhte faaliyetlerden etkilenmemeyi öğretmiştir. Atatürk bu konuyu şu sözleriyle tarif etmiştir:

“… Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır, kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız hiç telakki ederek kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın…“49

oluşturmuştur

Atatürk adaletli bir insandı

“Hiç kimsenin hakkına tecavüz etmek istemediğimiz gibi, diğerleri tarafından da hayat ve istiklalimize riayet olunmasından başka bir davamız yoktur.”53

Sadece nefsinin istek ve tutkularını amaç haline getirip, basit ve şahsi çıkarlar peşinde koşup, vicdanlarını köreltmiş olan insanların adaletli olmaları mümkün değildir. Adaletli olmak, ancak kişisel tutkularını terk eden insanların gösterebileceği bir vasıftır. Kuran’da Allah insanlara adil davranmalarını, adaletten taviz vermemelerini emretmiş ve bunu bir mümin özelliği olarak belirtmiştir:

“… Allah, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel ögüt veriyor!…” (Nisa Suresi, 58)

Adalet anlayışının temelini İslam Dininden alan Atatürk de, getirmiş olduğu çağdaş Türk hukuk sistemi ile herkesin insanca, adaletle yaşamasına ortam hazırlamıştır. Herkesin hakkını koruyan, haksızlığı önleyen, suçlu suçsuz ayrımını en titiz biçimde yapan bir sistem oluşturmuştur

Çalışkanlığı ile tüm dünyaya örnekti

“Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç alakası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler modern olmayı kafir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir?”55 Dinine ve manevi değerlerine bağlı bir insan olan Mustafa Kemal çalışkanlık konusunda halkına bizzat örnek olmuş, sorumluluk sahibi bir insandı. “Mesuliyet yükü herşeyden, ölümden de ağırdır” diyen Atatürk Türkiye’yi “örnek ülke” konumuna getirme sorumluluğunu üstlenmişti.

Atamız, sadece modern bir sistem kurmanın yeterli olmayacağına, Türk Milleti’nin kaybetmiş olduğu zamanı, çok çalışmakla kapatacağına inanıyordu. Bu sistemin sürekli çalışılarak iyileştirilmesi gerektiğini de her fırsatta vurguluyordu. Atatürk, Türk Milleti’ni ilerletecek fikirlerin uygulanmasının çok gecikmiş olduğunu, bunun telafisinin ancak daha fazla çalışmakla mümkün olacağını düşünüyordu.

Yeni bir devlet kurulurken, sosyal, siyasal ve iktisadi olmak üzere birçok alanda yapılması gereken çok fazla iş varken o, “Yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak. Servet ve onun tabii neticesi olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır”56 diyerek halkını şevklendiriyor ve milleti hizmete yöneltiyordu. Atatürk şu sözüyle de toplumu hizmete teşvik etmişti: “Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.”57

Atatürk Türk Milleti için “efendilik yoktur, hizmet vardır” derken aslında halka, Kuran ahlakı doğrultusunda direktifler veriyordu. Zira Kuran’da da çalışmak, durmaksızın hizmetle meşgul olmak üstün bir meziyet olarak gösterilmektedir. Allah yolunda hak bir vazife için çalışmak, bir iş bittiği zaman başka bir işe geçerek durmaksızın yorulmak inananlar için bir ibadettir. Önemli bir Müslüman özelliği olan çalışkanlık ayetlerde şöyle emredilmektedir:

“Boş kaldığın zaman, durmaksızın yorulmaya devam et.” (İnşirah Suresi, 6-7)

Atatürk ayette emredildiği gibi halkı çalışmaya, bir işi bitirip başka bir işe yönelerek “durmaksızın yorulmaya” davet etmiş, yukarıda bahsedildiği gibi Türk Milleti’nin Batılı ülkeler karşısındaki eksikliklerini ancak çok çalışmakla kapatacağına inanmıştır. Atatürk, davetine icabet eden ve kendisini yorulmadan takip edeceklerini söyleyen kişilere şunları söylemiştir:

“Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman da durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahluk için tabi bir haldir. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi kudret vardır ki işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulursanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmek için yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği bu gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan yorulmadan yürüyeceklerdir.”58

Yüce Türk Milleti’nin ilerleyebilmesi, çağdaş milletler arasında hak ettiği yeri alabilmesi için bireylerinin çalışkanlıkta Ulu Önder’i örnek alması gerekir. Peygamberimiz Hz. Muhammed de, “İki günü eşit olan mümin zarardadır” demiştir. Peygamberimiz (sav), değil asırlar ya da aylar boyunca beklemeyi, her gün ilerlemeyi tavsiye etmiştir. Bu tavsiyeyi en iyi yerine getiren kişilerden biri de şüphesiz Mustafa Kemal’dir. Başarılı bir asker, başarılı bir komutan olan Atatürk, milletimize çalışkanlıkta bizzat kendi örnek olmuştur. Atatürk’ü tanıyanlar onun için çalışma saati diye bir şey olmadığını, yapacağı işi bitirinceye kadar uyumadan, dinlenmeden, yemek yemeden çalıştığını söylerler. Özellikle mücadele yıllarında normal uyku nedir bilmediğini, geceleri uyumaktan hoşlanmadığı için odasına çekilip uyumak yerine okuduğu için, Mahmut Esat Bozkurt tarafından ona “Türk Milleti’nin gece bekçisi” adı takıldığı söylenir.

Yakın mücadele arkadaşlarından biri onun bu yönünü şöyle anlatmaktadır: “Çankaya Köşkünde Büyük Nutuk hazırlanırken 48 saat hiç gözünü kırpmadan yazı dikte ettirişini hatırlarım. Öyle ki, yazı yazmaktan yorulanlar değişiyor, fakat o binlerce belge arasından ayırdığı notlarıyla büyük eserlerini tamamlamak için uykusunu bile vermekten çekinmiyordu.” 59

Azmi ile “cesur” bir liderdi

“Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” 60 Büyük liderlerin ana vasıflarından biri “cesur” olmak, yani inandığı bir şeyi hayata geçirmek için önündeki engellerle başa çıkabilmektir. Atatürk’ün en dikkat çekici vasıflarından biri bu anlamda “cesur” olmasıdır; davasındaki samimiyeti, kararlı ve sabırlı olması, tüm zamanını hedeflerini hayata geçirmek için adaması ve inandığı değerlerden asla ödün vermemesi, onun bu vasfından kaynaklanmaktadır. Kuran’da Allah, Müslümanların en önemli özelliklerinden biri olarak kararlılıklarına ve sebatlarına dikkat çekmekte, “Artık sen sabret; Resullerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi” (Ahkaf Suresi, 35) şeklinde buyurarak, azmetmenin bir güzel ahlak özelliği olduğunu belirtmektedir. Bu sebeple Mustafa Kemal Atatürk’ün aziminden ve inancından hiçbir şekilde taviz vermemesi, Müslüman Türk gençlerinin örnek alması gereken özelliğidir. Mustafa Kemal doğru bildiği yolda yalnız kalacağını bilse dahi tek başına yürüyebilecek bir insandır. Atatürk’ün yıllarca yanında bulunmuş olan dava arkadaşı Celal Bayar, onun bu yapısını şu şekilde anlatmaktadır: “Atatürk prensip sahibi bir insandı. Üzerinde kesin inanca vardığı düşüncelerini ne kadar güç ve tehlikeli olursa olsun tereddütsüz kanunlaştırır ve başarıya ulaşıncaya kadar peşini bırakmazdı.” 61 Büyük Önder’in manevi kızı Afet İnan Hanımefendi ise, onun bu sarsılmaz yönünü şöyle ifade etmektedir: “Mustafa Kemal cesurdu ve çok azimliydi. Yapacağı işlerde muvaffak olmak için bütün şartların hazırlığını yapar ve karşısındakinin neler yapabileceğini hesap ederek onlara karşı tedbirli hareket etmeyi önceden kararlaştırırdı. En kötü ihtimali bile önceden düşünüp tedbirini alırdı.” 62 Atatürk’ü tanıyan bir başka kişi de onun azmini şu şekilde tarif etmiştir: “Mustafa Kemal her yapacağı işi günlerce bazen aylarca, inceden inceye düşünerek fikren hazırlardı. Bir defa karar verdi mi onu hiçbir güçlük yolundan çeviremezdi. Yaptığı her işte onun azmi ve karakteri açıkça okunurdu. Bugün, Türkiye’de elle tutulacak ne varsa, onun kudret ve kabiliyetinin, yılmak bilmeyen çalışmasının, gece gündüz ara vermeden didinmesinin meyvesidir.”63 Devlet ve milletin refahı ve geleceği için çalışanlar, Türkiye’yi dünyaya yön veren güçlü bir ülke yapabilmek için, onun gösterdiği azim ve kararlılığı aynen tatbik etmek zorundadır. Ancak bu şekilde Büyük Önder’in izinden yürüyebilir, ülkemizi ve milletimizi hak ettiği seviyeye çıkarabiliriz.

Başkalarının fikrine her zaman önem verirdi

“Dünyada hükümet için meşru olan tek bir prensip vardır ki, o da istişareden ibarettir. Hükümet için ilk ve temel şart yalnız ve yalnız istişare etmektir.”64 Allah Kuran’da Müslümanlara işlerinde ‘şura’ (istişare) içinde olmalarını tavsiye etmiş, her bilenden daha iyi bilen olduğunu haber vererek karşılıklı fikir alış verişinin bereketli olacağına dikkat çekmiştir. Örneğin, Al-i İmran Suresi’nin, 59. ayetinde Allah Peygamber Efendimize, “… İş konusunda onlarla müşavere et…” (Al-i İmran Suresi, 159) şeklinde buyurarak istişarenin önemli olduğunu bildirmiştir. Atatürk de, milletine hizmet yolunda tüm varlığını ortaya koymuş dindar bir önder olarak ulusal menfaatleri daima ilk planda tutmuş ve her işinde istişareye başvurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’ni ileriye götürecek kararları almadan önce, daima bilgisine ve ahlakına güvendiği kişilerle fikir alış verişinde bulunmayı prensip edinmiştir. Atatürk’ün otuz yıllık dostu olması sebebiyle özel yaşamını çok yakından tanıyan Sayın Süreyya Yiğit, bu konuda şunları söylemektedir: “… Atatürk, herhangi bir meseleye karar vermeden önce herkesin ayrı ayrı fikrini dinlerdi.”65 Atatürk’ün fikir alış verişine verdiği değeri Hasan Rıza Soyak da şu sözleriyle anlatıyor: “Atatürk, her görevlinin üzerinde aldığı işleri, aklını, zekasını ve kanuni yetkilerini son hadidine kadar kullanarak, zamanında çözmeye çalışmasını ve sorumluluk almaktan çekinmemesini isterdi. İlgililerin ve görevlilerin görüşlerini dinlemeden, hatta kendileriyle müzakere etmeden bir konu hakkındaki görüşünü bildirmezdi. Ben, maiyetindeki bütün çalışma hayatım esnasında konuşmadan ve fikir alış verişinde bulunmadan bir emir aldığımı hatırlamıyorum. Aynı zamanda, birçok konuşmalarında kendisine aklına gelen herhangi bir görüşü arzetmekten çekinmek hissine kapıldığımı hatırlamıyorum.”66 Kendisini yakından tanıyanların sözlerinde de açıkça ifade edilen örnek tevazusunu Atatürk’ün kendi ifadelerinde de görmek mümkündür. Örneğin bir gün Atatürk’e gücünün ve iktidarının sırrı sorulduğunda, “durur dinlerim” demiştir. Karar mekanizması kendisi olduğu halde niçin herkesi dinlediği sorulduğunda ise, herkesten öğreneceği bir şeyin olduğunu söylemiştir.67

Atatürk’ün milletini “gizli iyiliğe” daveti

“Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa, bana ne dememeliyiz. Tıpkı kendi aramızda oluşmuş gibi, onunla alakadar olmalıyız.”68 Kuran’da, her zaman kendinden önce bir başkasının isteğini ön planda tutma, onun nefsini, kendi nefsine tercih etme, mala olan sevgiye rağmen malı ihtiyacı olana verme, aç olanı doyurma gibi güzel ahlak özellikleri anlatılmaktadır. Atatürk kendi güzel ahlakıyla tüm Müslümanlara bu konuda da örnek olmuştur. Milletin selameti, huzur ve güvenliği için tüm hayatını Türk halkına vakfetmiş, milletinin saadeti ve rahatı için kendi rahatlığını feda etmiştir. Atatürk kendi sözleriyle bu konuyu şöyle açıklamaktadır: “Hayatımın bütün safhalarında olduğu gibi son zamanların buhranları ve felaketleri arasında da, bir dakika geçmemiştir ki her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsi duygularımı, milletimin selameti ve saadeti namına feda etmekten zevk duymayayım.” 69 Allah’ı razı etmek için yapılan iyiliklerin gizli olması, Allah katında makbuldür. Bu ahlakı yaşayan insanlar, fıtratlarına uygun hareket ettikleri için aynı zamanda yaptıklarından büyük bir haz alırlar. Mustafa Kemal Atatürk de milletimizi gelecek nesiller için çalışmaya davet ederken ihlaslarının zedelenmemesi için halkı ‘gizli iyiliğe’ davet etmiştir: “Bütün varlığını kendi şahsında gören adamlar bedbahtırlar. Belli ki o adam fert sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun mesut olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı ve saadeti için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken ‘benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi’ diye düşünmemelidir. Hatta en mesut olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce gizli kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır.”70

Barışçı olması: Yurtta sulh cihanda sulh

“Bizim için barış demek, gerçek hayatımızın temiminine yarayan elbiseyi üretmek demektir.”71 Dindar bir kişiği olan Mustafa Kemal barışı, milleti refah ve saadete ulaştıran en iyi yol olarak benimsemiş, iç ve dış işlerindeki bağlantılarında hep barış yanlısı bir politika gütmüştür. Mustafa Kemal “Biz cenkçi değiliz, sulh perveriz. Ve bir an evvel barışın etkisini görmek ve ona yardım ve hizmet etmek isteriz.” diyerek barışseverliğini özetlemişti. ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ adeta onun parolasıydı. Her zaman, “biz kimsenin düşmanı değiliz, yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız” diyerek harbin ancak savaş açıldığı zaman nefsi müdafaa olarak gerekli olduğunu belirtirdi. Aksi bir durumda, milletin hayatı tehlikede olmadan yapılan savaşın “cinayet” olduğunu söylerdi. “Milleti harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ‘ölmeyeceğim” diye harbe girebiliriz. Lakin savaş zaruri olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş cinayettir.” 72 Atatürk’ün bu yaklaşımı da İslam Dinine tamamen uygundur. Barışın kelime anlamı olarak karşılıklarından biri de İslam’dır. Kuran’ın birçok ayetinde barıştan söz edilmekte, tüm insanlar, dostluğa ve kardeşliğe davet edilmektedirler. Örneğin Allah insanlara, “Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’a) girin” (Bakara Suresi, 208) şeklinde emretmiştir. Başka bir ayette de, “Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim göster ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O, işitendir, bilendir.” (Enfal Suresi, 61) şeklinde buyrulmaktadır. Mustafa Kemal de binlerce şehidin kanlarıyla belirlenmiş topraklarımızı kazandıktan sonra artık barışın hakim olmasını istemiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en esaslı prensiplerinden biri olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibine uygun hareket etmiştir. Atatürk’ün tüm dış politikası barış fikrine dayalıdır. Milletlerarası herhangi bir meseleyi barış yoluyla halletmenin, Türk Milleti’nin menfaatine uyan bir yol olduğunu ısrarla belirtmiştir. Eğer uzun süreli barış isteniyorsa, kitlelerin durumunu iyileştirecek, insanlığın refahı ve açlık gibi sorunların bitmesi için uluslararası alanda iyileştirici tedbirler alınması gerektiğini, tüm insanların, haset, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmesi gerektiğini savunmuştur. “Türkiye’nin emniyetini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir sulh istikameti bizim daima düsturumuz olacaktır”73 diyen Atatürk 1937’de Romanya Dış İşleri Bakanı ile yaptığı konuşmada, insana verdiği değeri açıkça ortaya koymaktadır. Atatürk’ün sözleri şöyledir: “İnsan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine hadim (hizmet edici) olmağa elinden geldiği kadar çalışılmalıdır. Çünkü dünya milletleri arasında sükun, vuzuh ve iyi geçim olmazsa bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur. En uzakta zannettiğiniz hadisenin bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsi bir vücud ve bir millet bunun bir uzvu addetmek icap eder. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan bir bütün aza müteessir olur.”74

ATATÜRK NASIL BİR TOPLUM İÇİN MÜCADELE VERDİ?

Atatürk, Türkiye’nin yalnızca Türklerin olmasını, Türklerin “son müstakil Müslüman-Türk Milleti” olarak kalmasını istiyordu. Kendinden sonra gelecek nesillere iyi bir ortam sağlamak için tüm hayatını vakfetmiş olan Atamız, Müslüman Türk Milleti’nin esaret yaşamaması ve başka milletlerin içinde asimile olmaması için mücadele ediyordu. Bu mücadelenin mukaddes bir dava olduğunu belirten Atatürk bakış açısını şöyle açıklamıştı: “Türkiye Türkler içindir; ve Türkiye bağımsız olmalıdır. Mütareke imza edildiği zamanki sınırları esas sayılmaktadır. Ve anlaşma şartlarının bu bakış açısıyla uygunsuz olan kısımlarına karşı mücadele edilecektir. Bu bir hak harekatıdır. Ve İslam aleminin yardımına da dayanıyoruz. Türkler son müstakil Müslüman milleti olduğu gibi müstakil kalacaktır.”75 Ulu Önder Atatürk’ün amacı halkı bir çatı altında toplayarak, Türkiye’yi dünyanın en mamur ve medeni memleketleri seviyesinin üstüne çıkarmaktı. Böylelikle Atatürk tüm Müslüman milletlerin birlik içinde hareket etmesini ve tüm Şark milletlerinin örnek alacağı bir “lider Türkiye” kurulmasını istiyordu: “Türkiye, azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü, müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün şark davasıdır. Ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.”76 Ulu Önder Atatürk, güzel ahlakın, özgürlük ve demokrasinin yaşandığı, Türk-İslam birlik ve beraberliğinin olduğu, ırk ve sınıf ayrıcalığının yapılmadığı, çağdaş ve ilerici bir Türkiye hayal ediyordu. Bu ülke fertlerinin yüksek bir ruha özenen, ailenin ve devletin kutsiyetine inanan, kadına değer veren, üretken ve çalışkan bireylerden oluşmasını istiyordu. Dine saygılı bir laiklik anlayışının egemen olduğu, zor ve baskının olmadığı, hoşgörülü uzlaşmacı bir toplum düşünüyordu. Atamızın hayalindeki Türkiye için ilk şart bu hak dava içinde birarada yürümekti. Şimdi bu konuları sırası ile inceleyelim.

Yüksek ruha özenen bir millet

“Büyük davamız, en medeni, en müreffeh olarak varlığımızı yükseltmektir.”77 Müslüman Türk Milleti’nin İslam’dan gelen haysiyeti, onuru ve kabiliyeti çok yüksektir. Milliyetçi-mukaddessatçı bir kültürü benimsemiş Türkler, tüm dünyanın tanıdığı tarihi bir misyona sahip, yüksek bir ruh taşırlar. Mustafa Kemal Atatürk kendisinde taşıdığı yüksek ruha Müslüman Türk Milleti’nin de layık olduğunu biliyor, bu nedenle, “Yüksel Türk, senin için yükselmenin sınırı yoktur, işte parola budur” diyerek herkesin daima büyük hedeflere doğru yürümesini arzu ediyordu. Atatürk’e göre Türk Milleti, tarihini övünçle doldurmuş bir ulustur. Tarihin en eski devirlerinde beşeriyete karşı yerine getirdiği kültürel vazifelerini yeniden, bu sefer daha mükemmel bir şekilde gerçekleştirmeye hazırlanan bir millettir. Mustafa Kemal bu konuda şunları söyler: “İnsanlar daima yüksek necip ve mukaddes hedeflere yürümelidirler. Bu hareket tarzıdır ki, insan olanın vicdanını, dimağını bütün insanlık mefhumunu tatmin eder. Bu tarzda yürüyenler ne kadar büyük fedakarlık yaparlarsa o kadar yükselirler.” 78 İşte Müslüman Türk Milleti’nin bu yüksek ruha ulaşması için Mustafa Kemal’in yukarıdaki paragrafta dediği gibi mukaddes değerlere yürünmesi ve “dört elle’ sarılması” gerekir. Atatürk yürünecek bu yolu, “milli ahlak”olarak isimlendirmiştir.

Milli ahlakın hakim olduğu bir toplum

“Mükemmel bir millete ‘milli ahlak’ın icapları, o milletin fertleri tarafından, hiç tereddüt etmeksizin vicdani ve hissi bir zevkle yapılır. En büyük milli heyecan işte budur.”80 Atatürk, Türk Milleti’nin, başka bir milletin boyunduruğu altında yaşayan bir millet olmasını asla istemiyordu. Bunun için yeni kurulan ülkeyi, güçlü bir çizgiye oturtacak maddi-manevi birçok tedbirler almıştı. Atatürk, güçlü bir millet için ilk şartın milli ahlak ilkelerine riayet etmek olduğunu ifade ederdi. İşte bu sebeple milliyetçi ve muhafazakar bir kimlik belirlemiş olan Atatürk, milletin milli ahlakla ahlaklanmasının ancak mukaddes değerlere sadık kalması ile mümkün olacağını anlamış, milletin sahip olduğu onuru korumak için şu sözleri söylemiştir: “Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Tam tersine Allah da Hz. Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor.”81 Atatürk, milli ahlak anlayışını ‘mukaddes bir değer’ olarak kabul etmiş, bu inancını birçok defa ifade etmiştir. 1930 yılında kendi el yazısı ile yazarak teslim ettiği notlar arasında da, “Ahlak mukaddestir: Çünkü aynı kıymette eşi yoktur. Ve başka hiçbir çeşit değerle ölçülemez” şeklinde bir sözü yer almaktadır.82

Dayanışmanın, birlik ve beraberliğin olduğu bir ülke

“Bütün insanlar bir toplumsal vücudun organlarıdır ve bu sebeple birbirine bağlıdır.”83 Bir milleti, millet yapan, fertlerin birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmalarıdır. Zira bireyler münferit olarak her ne kadar üstün özelliklere sahip olsalar da dayanışma içinde olmadan tek başlarına bir şey yapamazlar. Bunu çok iyi bilen ve milli ve manevi bir ittifak olduğu takdirde ‘kuvvet doğacağını’ görebilen Atatürk bu konuda şunları söylemiştir: “Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalade iyi işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir, lakin öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar, meğer ki bir hissi umumin amili ifadesi mümessili olsunlar.”84 Atatürk’ün fikri ve siyasi politikasına baktığımızda Türk Milleti’nin birlik ve beraberliği için milliyetçi-muhafazakar bir politikayı benimsediğini görürüz. Hatta Atatürk, Türk Birliği derken yurt içinde ve yurt dışında yaşayan tüm Türkleri kastetmiş, aynı zamanda etnik olarak Türk olmadığı halde Müslüman olan ve kendini Türklere yakın gören azınlıkları da Türk olarak addetmiştir. Halkın birlik içinde olmasında dinin rolü çok büyüktür. Gerçekten de Müslüman Türk Milleti’nin Kurtuluş Savaşı’yla vermiş olduğu büyük mücadelenin başarıyla sonuçlanmasında en büyük etken, milletin inançlarıdır. Nitekim tarihte de Atatürk gibi birçok lider savaş, kıtlık, açlık gibi zor anlarda halkı manevi değerlere yönlendirmiş, ancak bu şekilde dayanışma sağlayarak zorlukları yenmişlerdir. Kuran’da Allah, ‘Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın’ (Al-i İmran Suresi, 103) şeklinde buyurarak Müslümanlara işbirliği içinde hareket etmelerini emretmiştir. Bir saldırı karşısındaki örnek Müslüman davranışını ise, ‘… (onlar) haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır’ (Şura Suresi, 39) ayetinde açıklamıştır. Bir başka ayette Allah, “Şüphesiz Allah Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever” (Saff Suresi, 4) şeklinde buyurmaktadır. Allah yolunda, vatan ve millet için bir bina gibi kenetlenmiş olarak verilen mücadelenin başarılı olacağına inanan Atatürk de, Kurtuluş Savaşı boyunca ve sonraki dönemde ısrarla milli birlik üzerinde durmuştur.. “Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz”85 diyerek milli birliği güçlü olan ulusların her zaman kuvvetli olacağını belirtmiştir: “Bir insan, kendini milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli olur bilir misiniz. Bunu tarif müşküldür. Eğer ben, izahata izhar-ı acz edersem, beni mazur görünüz.”86

Kadınlara değer veren bir millet

“Bizce Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi, bugün de en muhterem mevkide, herşeyin üstünde yüksek mevkide, herşeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.”87 Toplumsal yaşamın başlangıcı olan aile hayatının, toplumun psikolojik ve sosyal yapısının şekillenmesinde önemi çok büyüktür. İslam Dininin aileye verdiği değeri ve bir milletin sürekliliği için din, aile, ahlak gibi kavramlara sahip olmasının gerekliliğini bilen Atatürk de ailenin kutsiyetine inanır, toplumun bekası için aileye ve manevi değerlere sahip çıkılmasının gerekliliğini bilirdi. Din, ahlak ve aile müesseselerine sahip çıkan Atatürk, ailenin temeli sayılması gereken Türk kadını ile toplum arasında bir köprü kurmak istemiş, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, erkekle eşitlik ve kadınların medeni ve siyasi haklarına kavuşması gibi haklar tanınmasını sağlamıştır. Atatürk’ün kadınlara verdiği değer, İslam ahlakının bir yansımasıdır. Zira İslam, kadına büyük değer veren bir dindir. Kuran indirilmeden önceki dönem, kadına değer verilmeyen, onu ikinci sınıf gören bir zihniyetin hakim olduğu dönemdi. Ancak İslam Dininde kadına pek çok hak verilmiş ve kadınlar üzerindeki baskılar kaldırılmıştır. Kuran’da insanların birbiri arasında hiçbir üstünlüğün olmadığına, üstünlüğün ancak Allah katında ve takva ile olduğuna dikkat çekilmiştir. Atatürk, kadının değer görmediği, ikinci plana atıldığı bir dönemde, kadınların haklarını korurken İslam Dininden ilham aldığını ima ederek şöyle demiştir: “Bizim dinimiz hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını istememiştir. Allah’ın emrettiği şey, Müslüman kadının ve Müslüman erkeğin beraberce bilim ve kültürü aramak, nerede bulursa oraya gitmek ve onu edinmek mecburiyetidir… Türklerin sosyal yaşamında kadınlar bilimde kültürde ve başka alanlarda asla erkeklerden geri kalmamışlardır. Belki daha da ileri gitmişlerdir.”88 İyi bir aile terbiyesi almış olan Mustafa Kemal, kadının ahlaki durumunun toplum için son derece önemli olduğunu bilerek, kadının ahlakı bozulduğunda toplum yapısının da yara alacağına dikkat çekmiş, “sefil olursa kadın, alçalır beşer” sözünü hatırlatarak bu tehlikeye karşı halkı uyarmıştır.

Ahlaki değerlerin korunması için bağımsız bir toplum

Türkler tarih boyunca, hürriyet ve istiklale sembol olmuş bir millettir. ‘Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir’ diyen Atatürk de Müslüman Türk Milleti’nin özgürlüğünden asla ödün vermemeyi kendine şiar edinmiştir. Nitekim insanın fıtratı da bunu gerektirir. Allah, insanları Kendine kulluk edecek şekilde yaratmış, bunun dışında herkesin özgür olacağı bir düzen var etmiştir. Bu nedenle Atatürk, Türk Milleti’nin bağımsızlığını tehdit eden unsurlara karşı büyük bir mücadele vermiştir. Ülkemizin yabancı ülkelerin sömürgesi, mandası veya doğrudan bir parçası haline getirilmesinin konuşulduğu bir dönemde, büyük bir kararlılıkla bunlara karşı koymuş ve Milli Mücadele’yi başlatmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek bir milletin bekası için mutlaka o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olabilmesinin gerektiğini belirtmiştir.

Irk ve sınıf ayrımcılığının yapılmadığı bir toplum

“İslam hayatı topluluğunda hiç kimsenin bir sınıfı ayırarak (özel davranarak) korumasını sürdürmeye (koruyup-gözetmeye) hakkı yoktur.”89 Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanlar, birbirlerini ırk, soy, dil, din, cinsiyet gibi özelliklerle değerlendirir, kendi oluşturdukları yapay kavramlarla çeşitli sınıf ayrıcalıkları yaratırlar. Oysa Allah tüm insanları eşit olarak yaratmıştır. Hiç kimse ırk, renk ve soyca birbirinden üstün olamaz. Allah Kuran-ı Kerim’in Hucurat Suresi’nde üstünlüğün ancak takva ile olacağını şöyle bildirmiştir:

“Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13)

İmtiyazsız, sınıfsız halktan oluşan bir millet inşa etmeyi düşünen Mustafa Kemal, herkesin eşit olduğuna inanır, her zaman ayrımcılığa karşı çıkardı. Atatürk’ün milliyet anlayışı da insan şahsiyetine ve hürriyetine değer üzerine kuruludur. Bu anlayış Türk Milleti’nin savaşlarda ve verdiği diğer mücadelelerdeki başarısında önemli rol oynamış, haksızlık ve esarete karşı milletçe başlatılan bir harekete neden olmuştur. Bir dergide Atatürk’ün bu üstün özelliği ile ilgili olarak şu ifadeler yer almaktadır: “Atatürk millet kavramını izah ederken fiziki anlamda bir ırk anlayışından asla söz etmemişti. Onun gözünde millet, bir kan, bir ırk, bir biyolojik olgu değil, tarihi sosyolojik ve özellikle de kültürel bir realitedir.”90 SONUÇ: “TÜRK ULUSU DAHA DİNDAR OLMALIDIR”

Atatürk, samimi bir dindardı. Bu nedenle İslam’ın doğru anlaşılması ve yaşanması için büyük çaba göstermişti. Öte yandan Atatürk’ün “din vardır ve lazımdır, dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur” sözü de, Türk Milleti’nin bekasında dinin ne denli önemli bir role sahip olduğuna dikkat çekmektedir. “Türk Ulusu daha dindar olmalıdır. Yani tüm sadeliği ile dindar olmalıdır. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum…“91 diyerek inancını vurgulayan Atatürk, dinin bir milletin birlik-beraberlik içinde yaşamasında önemli bir faktör olduğuna da başka sözlerinde dikkat çekmiştir. Gerçekten de din, toplumları birbirine bağlar, bireylerin birbirlerine kenetlenmesine vesile olur. Tarihe baktığımızda, savaş, açlık, kıtlık gibi zor anlarda milletleri ayakta tutan faktörün milli ve manevi birlik olduğunu görürüz. Dini bağlarını koparan ya da zayıflatan toplumlar tarih sahnesinden birer birer silinerek yok olmuşlardır. Nitekim Atatürk’ün, vefat etmeden 15 gün önce dönemin Başvekili kanalıyla tüm dünyaya açıkladığı son sözleri, kurtuluşun ve kalkınmanın sırlarını vermekle birlikte Türk gençliğine manevi bir vasiyet niteliği de taşımaktadır. Atamızın bu kıymetli sözleri şöyledir: “Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.”92

ATATÜRK’ÜN AHLAKI İÇİN NE DEDİLER?

“Karşınızdaki bu büyük adamda, keşfettiğim bu meçhulde, maharet ve karakter o kadar iyi işlemiştir ki , sözlerinde hiçbir şüphe aranamazdı.”93 Fransız Yazar, Claude Farere

“Hayatın sonuna kadar, ulusunun mutlak güveniyle kurduğu devletin başında kalan muzaffer kumandanın kişiliği, ne eşi görülmez bir karakter örneğidir.”94 İtalya Dışişleri Eski Bakanı, Comte Carlo Sforza

“Bu ilerici ve batılaşmış Türk, gerek kişiliği gerekse başarıları ile hayranlık ve saygı uyandırmaktadır. Orta yaşın kıyısına gelmiş bu önder, bir mantık ve sarsılmaz azim, kendinden çok ülkesi için beslediği tutkularla güçlü bir kişilik ve disiplin adamıdır.”95 İngiliz Tarihçi, Arnold J. Toynbee “Cumhuriyet Türkiyesi’nin Devlet Başkanı Kemal Atatürk, diğer önderlerde görmeye alışamadığımız şu değerli nitelikleri, kişiliğinde toplamış bulunuyor; alçak gönüllük, yeterlilik, başarı.”96 The Truth Dergisi, İngiltere

“Muhakkak eşi benzeri olmayan bir insandı. Tehlike karşısında korkmak veya güçlükler çıktıkça kararsızlık nedir bilmezdi. Sadakat istedi ve hak etti. Kudret asla başını döndürmedi; çünkü yaratılışında küçüklük yoktu.”97 İngiltere Eski Büyükelçisi, Sir Perey Loraine

“Mustafa Kemal Bey, sorumluluk yüklenmekten korkmayan, doğuştan bir şef idi.”98 Alman General, Liman Von Sanders

“Dünya tarihinde ancak pek az insan , ulusuna, soylu bir amaç uğruna kendilerini adayabilme ruhunu aşılayabilmiştir.”99 Pakistan Büyükelçisi, İftihar Ali Han

” ‘İnsan ancak karakteri ile büyük olabilir’ demişti Voltaire. Kişilerin evrenselliği göz önünde tutulduğunda, sanırım ki haklıydı da… Ama bu özdeyişten Gazi Mustafa Kemal lehine bir ayrım yapılabilir. Yalnız karakteri ile değil, aynı zamanda yüreğiyle de halkın gönlünü kazanıp bu denli büyük olabilmiştir o.” 100 Nelia Pavlova “Atatürk iyi kalpli, çağdaş bir insandır. Türk Ulusu onun kişiliğinde kendini görüyor, insanlığın bütün belirtileri onda kendini hemen gösteriyor.”101 Fransız Gazeteci, Noelle Roger

“Atatürk vefat ettiğinde, dönemin Hindistan İslam Birliği Başkanı olan ve daha sonra Pakistan Devleti’nin kuruculuğunu yapan Muhammed Ali Cinnah, üzüntüsünü “Onun şahsında yalnız İslam alemi değil, bütün dünya en büyük insanlardan birini kaybetti” ifadeleriyle dile getirmiştir.”102 Prof. Dr. İsmet Giritli

“Ve hakikaten bu büyük adam, geceleri gündüzlere katarak düşünmeyi, milli bünyenin tahammülünü bildirmiş, herşeyin zamanını hesaplamış ve zamanı iradesine ram edebilmişti.”103 Mazhar Müfit Kansu

“Atatürk yalnız bu asrın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakistan’da onu gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O yalnız sizin milletinizin sevgili lideri değildi. Dünyadaki bütün Müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık hissiyle ona çevirmişlerdi. O Müslüman dünyasından yeniden siyasi uyanış istikametine ileri doğru cesur bir adım atan bir avuç insandan biriydi.”104 Pakistan Cumhurbaşkanı, Eyüp Han “Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır… Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması, yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ün Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye’de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.”105 ABD Eski Başkanı, John F. Kennedy

“Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır. Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa’nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa’nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.”106 ABD Eski Başkanı, Franklin Roosevelt

“Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye’nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza o, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir.”107 General MacArthur “İnsanı teslim alıcı, fevkalade önderlik kuvveti vardır. O, tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir.”108 Amerikalı Gazeteci, Gladys Baker

“O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmağa uğraşan bir kahramandı.”109 Prof. Walter L. Wriht, Almanya “Atatürk Türkiye’yi tek düşmanı kalmaksızın bırakmıştır. Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.”110 Völkischer Beobacter Gazetesi, Almanya

“Almanya, ATATÜRK’ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.”111 Berlin-Alman Ajansı

“Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk’ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar.112 Alman Tarihçi, Prof. Herbert Melzig

“Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye’ye bakılarak bugünden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh aşılamıştır.”113 Illustrierte Zeitung Dergisi, Almanya

“O, kendi milleti ve beşeriyet alemi için beslediği muhabbetle, bir dahinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir.” 114 Alman Tarihçi, Prof. Herbert Melzig

“İnsanlığın bütün belirtileri onda kendini hemen gösteriyor.”115 Fransız gazeteci, Noelle Roger

“Atatürk’ün yurt kurtarıcı olduğunu, milletlerin en vefalısı olan Türkler asla unutmayacaklardır.”116 Fransız gazeteci, Noelle Roger

“Atatürk’ün dehası, tarihte Türk Milleti’nin taşıdığı ruhun faziletine en yüksek örneklerinden birini teşkil edecektir.”117 Yugoslav Büyükelçisi, Branko Aczmovic

“Akıllı ve barışçı yöntemlerle gerçekleştirdiği eseri halkların tarihinde izlerini bırakacaktır.”118 Fransız Eski Cumhurbaşkanı, Albert Lebrun

“Mevcut rütbelerin hepsini kaldırdığı bir memlekette, bu adam, bütün rütbeleri kazanmıştır. O memlekette bulunabilecek en şerefli isim ona verilmiştir.”119 Fransız Gazeteci, Mercel Sauvage “Bu, insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak sunulabilir. Atatürk yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı.” 120 Fransız Yazar, Gerrad Tongas

“Denilebilir ki onsuz, İslam alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.”121 Berthe Georges Gaulis, Fransa

“O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, ona çok uzaklardan bakmak gerekir.”122 Fransız Edebiyatçı, Claude Farrer

“Kemal Atatürk’ün karakterinin bir cephesini göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini anlatıyordu. Birdenbire durdu: “Görüyorsunuz ya” dedi. “Birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.” Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan böyle bir Şef’in, yurdu için mucizelere vesile olmuş olmasına şaşılabilir mi?…“123 George Bennes, Vu Gazetesi, Fransa

“Çağımızda hiçbir isim Atatürk’ün adı kadar büyük saygı yaratmamıştır.”124 Observer, İngiltere “İngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır.” 125 Sunday Times, İngiltere

“Atatürk, eskimiş bilimlerle boş yere kafasını yormamış olduğundan daha taze ve cesur düşünen bir önderdir. Kendisi için, bugünkü Avrupa’nın en güçlü devlet adamıdır diyebileceğimiz Atatürk, hiç şüphesiz devlet adamlarının en cesur ve orjinalidir.”126 İngiliz Yazar, Herbert Sideabotham

“Atatürk öyle bir insandır ki, hayali değildir. İstediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı bir şeyi de istemez.” 127 Heykeltraş Krippel

“Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi. O, yirminci yüzyılın en görkemli olayını gerçekleştiren adamdı.” 128 National Tidence Gazetesi, Danimarka

“Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz sezişi ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri degil, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.”129 Yazar, F. Perrone Di San Martino

“Büyük adamlar, kuşaklarının başındadır. Türk Milleti’nin başındaki büyük ve dahi Atatürk, politika ve savaş alanlarında yılmayan büyük ve yurtsever bir insandı.” 130 Lübnan Başbakanı, Raşit Kerama

“Kelimenin tam anlamıyla bir yapıcı olan Atatürk, dünya haritasında memleketine yepyeni bir sınır çizmiştir…“131 Loryan Gazetesi, Lübnan

“Atatürk, dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. O, bütün bir tarihin seyrini değiştirmiştir.”132 Ennehar Gazetesi, Lübnan

“Türkiye’yi bir arı kovanına ve bütün Türkleri de bal aramaya çıkmış çalışkan arılara benzetiyorum. Nasıl arılar beylerinin etrafında toplanıp çalışırlarsa, bütün Türk Milleti bugün büyük dahi Mustafa Kemal etrafında toplanmışlardır.”133 Prof. M. Zaajti Franes, Macaristan

“Onun yaratıcı ruhunun ve ateşli yurtseverliğinin harekete geçmemiş olduğu hiçbir alan yoktur…“134 Gazeta Polska, Polonya

“Atatürk, tarihte teşkilatçı bir dahi, bir milletin harikalar yaratan yöneticisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak kalacaktır.”135 Independance Romaine Gazetesi, Romanya

“Şöhreti bütün cihana yayılmış olan tecrübeli başkanın yönetimi herkesin sevgi ve saygısını çeken büyük Türk Milleti’nin milli bağımsızlığını devamlı bir başarı ile kuvvetlendirmiş ve yeni milli yapısını yaratmıştır.”136 Sovyet Eski Başbakanı, Kalinin

“Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak devlet gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimesinin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi.”137 Elifba Gazetesi - Suriye

“Türkiye, dost ve düşmanlarının hayran olduğu bir dahi adama malik bulunmak bahtiyarlığına erişmiştir.”138 Katimerini, Yunanistan

GERÇEK BİR ATATÜRKÇÜ GENÇ NASIL AHLAKA SAHİP OLMALIDIR?

Atatürk’ün en büyük hedefi, çok büyük emeklerle kurulan yüce Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü ve gelişmiş demokratik ülkeler topluluğuna girmesi ve bu entegrasyon sürecinin çok hızlı ve başarılı olmasıydı. Türk Milleti’nin bu süreci hızlandırmasının birinci koşulu ise Batı’nın medeniyetini alırken, milli birlik ve beraberliğini herşeyin üzerinde tutması, milliyetçi karakterini ana esas olarak belirlemesi, İslam’ın özünü savunan çağdaş bir yapıyı ivedilikle oluşturmasıydı. İşte bu nedenle Atatürk, Cumhuriyet’i emanet ettiği Türk gencinin, milli birlik ve beraberliğini herşeyin üzerinde tutan, vatanperver, cesur, ülkesi için canını seve seve veren, İslam’ı özümsemiş, güzel ahlaki vasıfları hayatının her aşamasına yerleştirmiş bir gençlik olmasını istemiş, bunun için karşısına çıkacak her engeli bizzat ortadan kaldırmıştır. Aşağıda sıralanan birkaç madde, Atatürk’ün hedeflediği milliyetçi Türk genci modelini kısaca tasvir etmektedir. Devletin bölünmez bütünlüğünü kararlılıkla savunur. Hukuka ve kanunlara saygılıdır. Dine ve manevi değerlere gönülden bağlı ve saygılıdır. İnsana değer verir, ilişkilerinde saygı ve sevgi esastır. Ayrımcılığa karşıdır. Herkesin eşit olduğuna, dayanışmanın gerekliliğine, milli birlik ve beraberliğe inanır. Fikirleri ve idealleri, müspet ilime ve akla dayalıdır. Herkesin fikrine değer verir, istişare eder. Türk Milleti için her ne pahasına olursa olsun hizmeti ilke edinmiştir ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz. Dinamiktir, taassuba ve statükoculuğa karşıdır. Daima çağın yeniliklerinden ve gelişmelerinden yanadır. Olgunlaştırdığı her fikri mutlaka harekete dönüştürür. Dikkatlidir, dışarıdan veya içeriden gelebilecek tehlikelere karşı uyanıktır, akılcı tedbirler alır. Örf ve adetlerine kuvvetli hislerle bağlıdır. Ailenin kutsiyetine inanır. Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkabilmesi için uğraş verir. Azimli ve kararlıdır. Olumsuzluklardan yılgınlığa kapılmaz. Tevazulu, sabırlı ve daima barıştan yanadır. Adaletten ödün vermez. Estetik değerlere ve sanata düşkündür. Ahlak güzelliğine ve temizliğe değer verir. Herkese sevgi ve iyi niyetle yaklaşır, yardımseverdir. Sorumluluk sahibidir. Aydındır ve bilimden yana bir tutum içindedir. İleri görüşlüdür. Hoşgörülü ve bağışlayıcıdır; affetmeyi ve sadakati esas alır. Barışçı ve uzlaştırıcıdır. Sözlerine ve emanetlerine olan hassasiyeti güçlüdür. Onurlu ve vakarlıdır. Kendisine isabet eden güçlüklerden dolayı hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmaz. Dünyevi hırslardan arınmıştır, hiçbir zaman gelecek kaygısı duymaz. Cesurdur, hiçbir zorluk onu hedeflerinden yıldırmaz. Düşmanın sayısı, gücü ve büyüklüğü onun kararlılığını etkilemez.

Dipnotlar

  1. Muhit Mecmuası, sayı 32, Haziran 1931, s. 87-88
  2. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk, Remzi kitapevi, 4.Basım, İstanbul, s.180-181
  3. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s. 175
  4. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s. 184
  5. Tirmizî, Rad 11, (1162); Ebu Dâvud, Sünnet 16, 4682
  6. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.68
  7. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk, Remzi kitapevi, 4.Basım, İstanbul, s.149-150
  8. http://www.gazi.edu.tr/ataturk/sozler.htm
  9. Cemal Kutay, Ne buldu, Ne bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s. 182
  10. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk, Remzi kitapevi, 4.Basım, İstanbul, s.135
  11. Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, 2. Baskı, Bakış Kütüphanesi, İstanbul, 1974, s. 376
  12. Rönesans Dergisi, Şubat 1991, s.20
  13. Rönesans Dergisi, Şubat 1991, s.20
  14. Rönesans Dergisi, Şubat 1991, s.20
  15. Rönesans Dergisi, Şubat 1991, s.20
  16. Rönesans Dergisi, Şubat 1991, s.20
  17. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s. 175
  18. Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s. 261
  19. Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.191
  20. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.168
  21. http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13533, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, s. 66-67
  22. Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.121
  23. Prof. Dr. İbrahim Agah Çubukçu, Atatürk ve Laiklik, Genel Kurmay Başkanlığı, s.337-346, http://www.merih.com/ataturk/wiaclaiklik.htm
  24. Sadi Borak, Atatürk ve Din, 2. baskı, Anıl Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 21
  25. Sadi Borak, Atatürk ve Din, 2. baskı, Anıl Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 33
  26. Sadi Borak, Atatürk ve Din, 2. baskı, Anıl Yayınevi, İstanbul, 1996, s.87
  27. Prof.Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 208, http://www.diyanet.gov.tr/duyurular/balikesir2.htm
  28. http://musabe2.virtualave.net/ataturk.htm
  29. Hanif Fauk, Atatürk Urduca Yayınlardan, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1979, s.102
  30. Prof. Dr. Ayşe Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Ankara, 1969, s. 85
  31. Prof. Dr. Ayşe Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Ankara, 1969, s. 98
  32. http://www.geocities.com/islampencereleri/ataturk.htm, http://www.liderler.net/liderataturk.php
  33. Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.190
  34. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.63
  35. http://www.haberbilgi.com/kitaplar/Ahmet_Taner_Kislali/siyasal_sistemler/ss1_22f_kemalizm.html
  36. Sadi Borak, Atatürk ve Din, 2. baskı, Anıl Yayınevi, İstanbul, 1996, s. 87
  37. Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, 2. Baskı, Bakış Kütüphanesi, İstanbul, 1974, s. 627
  38. http://www.geocities.com/strateji_taktik/makaleler/arsiv/tct6-a56.htm
  39. Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, 2. Baskı, Bakış Kütüphanesi, İstanbul, 1974, s.268
  40. 1922 Prof. Dr. Afet İnan’ın yayımladığı belgeden s. 37
  41. Mustafa Baydar, Atatürk’le Konuşmalar, Yeditepe Basımevi, İstanbul, 1955, s.102
  42. http://www.kho.edu.tr/atasayfa/buynutuk/bolum13/index29.htm
  43. http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/yazilar/vecizeler.htm
  44. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.149
  45. http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/anasayfa.htm
  46. http://ulusdergisi.kolayweb.com/756212731881.html
  47. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.120
  48. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.Yayınevi, İstanbul, 1954, s.118
  49. Mustafa Baydar, Atatürk’le Konuşmalar, Yeditepe Basımevi, İstanbul, 1955, s.103-104
  50. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, III. Cilt, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989, s. 120
  51. http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13798
  52. http://www.netbul.com/superstar/ozeldosyalar/sicakhaber/ataturk/ataturkdiyorki.asp
  53. http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13539
  54. http://ulusdergisi.kolayweb.com/956444946013.html
  55. http://www.kultur.gov.tr/portal/tarih_tr.asp?belgeno=13533
  56. Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s. 264
  57. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.119
  58. http://zonguldak.meb.gov.tr/ataturk/sayfalar/genclik.htm
  59. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk, Remzi Kitabevi, 4.Basım, İstanbul, s.138
  60. Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s. 53
  61. Celal Bayar, İsmet Bozdağ, s.108
  62. Prof. Dr. Ayşe Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Ankara, 1969, s. 114
  63. Prof. Dr. Süleyman Arslan Özel Sayısı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 12, Sayı 36, Kasım 1996, s.936
  64. Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, Olgaç Matbaası, Ankara, 1981, s.68
  65. http://www.mkataturk.gen.tr/ozel/ozel5.html, Celal Bayar, Atatürk’ten Hatıralar, Sel Yayınları, 1955, s. 109
  66. Prof. Dr. Süleyman Arslan Özel Sayısı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 12, Sayı 36, Kasım 1996, s.948
  67. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk, Remzi Kitabevi, 4.Basım, İstanbul, s.208
  68. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.112-113
  69. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.70
  70. Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.184
  71. http://www.ataturk.net/ata/iktisatk.html
  72. http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/ilkeleri/yurtta_baris.htm
  73. http://www.kho.edu.tr/atasayfa/biyografi/kronoloji/bolum21/
  74. Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, Olgaç Matbaası, Ankara, 1981, s.180
  75. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, III. Cilt, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989, s.20-21
  76. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk, Remzi Kitabevi, 4.Basım, İstanbul, s.88
  77. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.77
  78. Atatürk diyor ki, Atatürk’ün Direktif Mahiyetindeki Düşünceleri ve Kısaca Hayatı, 2. Baskı, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1954, s.120
  79. http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/yazilar/vecizeler.htm
  80. Prof. Dr. A. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Elyazıları, Türk Tarih Kurumu, Ankara, s. 361
  81. http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/anasayfa.htm
  82. Prof. Dr. A. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Elyazıları,Türk Tarih Kurumu, Ankara, s.362
  83. Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s.293
  84. http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/yazilar/vecizeler.htm
  85. Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s.138
  86. http://www.kimyaokulu.com/Ataturk/atayagoreata.htm
  87. Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s.261
  88. Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.33
  89. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, II. Cilt, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989, s. 94
  90. Prof. Dr. Süleyman Arslan Özel Sayısı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 12, Sayı 36, Kasım 1996, s.884
  91. Mustafa Baydar, Atatürk’le Konuşmalar, Yeditepe Basımevi, İstanbul, 1955, s.97
  92. Hanif Fauk, Atatürk Urduca Yayınlardan, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1979, s.102
  93. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
  94. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
  95. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.195
  96. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
  97. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
  98. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.197
  99. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.211
  100. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.217
  101. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.219
  102. Prof. Dr. İsmet Giritli, Atatürk, Laiklik ve Din, Rönesans Dergisi, şubat 1991, s.20
  103. Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk, Remzi Kitabevi, 4.Basım, İstanbul, s.173
  104. Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, Olgaç Matbaası, Ankara, 1981, s. 255
  105. Mehmet Özel, Atatürk, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s.299
  106. http://www.geocities.com/vesanat/ata2.htm
  107. Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, 2. Baskı, Bakış Kütüphanesi, İstanbul, 1974, s.604
  108. Seyfettin Turhan, Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1995, s.287
  109. http://www.basbakanlik.gov.tr/ataturk/disbasin.htm
  110. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.202
  111. Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, Olgaç Matbaası, Ankara, 1981, s.254
  112. http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Almanya
  113. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.202
  114. http://www.ataturk.net/?sayfa=diyorlar&ulke=Almanya
  115. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
  116. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
  117. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.201
  118. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
  119. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.220
  120. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
  121. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.209
  122. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
  123. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.204
  124. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
  125. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
  126. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.196
  127. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
  128. http://www.mkutup.gov.tr/soylenenler.html
  129. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.214
  130. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
  131. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
  132. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
  133. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
  134. http://ulusdergisi.kolayweb.com/756212731881.html
  135. http://www.basbakanlik.gov.tr/ataturk/disbasin.htm
  136. Cemal Kutay, Ne Buldu, Ne Bıraktı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, Tarihsiz, s.200
  137. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
  138. http://www.golhisar.com/sayfalar/ata.htm
  139. Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evolution and The Origin of Life, New York: Marcel Dekker, 1977, s. 2
  140. Alexander I. Oparin, Origin of Life, (1936) New York, Dover Publications, 1953 (Reprint), s.196
  141. “New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Life”, Bulletin of the American Meteorological Society, c. 63, Kasım 1982, s. 1328-1330
  142. Stanley Miller, Molecular Evolution of Life: Current Status of the Prebiotic Synthesis of Small Molecules, 1986, s. 7
  143. Jeffrey Bada, Earth, Şubat 1998, s. 40
  144. Leslie E. Orgel, The Origin of Life on Earth, Scientific American, c. 271, Ekim 1994, s. 78
  145. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 189
  146. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 184
  147. B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner Of Truth Trust, 1988.
  148. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 179
  149. Derek A. Ager, “The Nature of the Fossil Record”, Proceedings of the British Geological Association, c. 87, 1976, s. 133
  150. Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New York: Pantheon Books, 1983. s. 197
  151. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s. 75-94; Charles E. Oxnard, “The Place of Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt”, Nature, c. 258, s. 389
  152. J. Rennie, “Darwin’s Current Bulldog: Ernst Mayr”, Scientific American, Aralık 1992
  153. Alan Walker, Science, c. 207, 1980, s. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1. baskı, New York: J. B. Lipincott Co., 1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduvai Gorge, c. 3, Cambridge: Cambridge University Press, 1971, s. 272
  154. Time, Kasım 1996
  155. S. J. Gould, Natural History, c. 85, 1976, s. 30
  156. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s. 19
  157. Richard Lewontin, “The Demon-Haunted World”, The New York Review of Books, 9 Ocak 1997, s. 28
  158. Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids: Eerdmans, 1980, s.43

Manevi Kızı Anlatıyor: Atatürk Dindardı ve Namazını Kılardı ama Yobaz Değildi

Kuran Mucizeleri videoları - Kuran Mucizeleri - Maddenin Ardındaki Sır