Türkiye’de alınan siyasi ve hukuki kararların ardından çoğu zaman devreye giren ve sözde “kamu vicdânı” adı altında lanse edilen bir infaz sistemi bulunmaktadır. Bu sistem, siyasilerin ve karar alıcıların yerine kararlar verebilmekte, hukuk sisteminin ise adeta tam anlamıyla yerine geçmektedir. Bu sözde “kamu vicdânı”nı kimin, hangi bakış açısıyla, hangi niyetle ve nasıl bir organizasyon dahilinde oluşturduğu kimse tarafından sorgulanmamaktadır. Ne var ki, sorgulanamayan bu sanal mekanizma, bir şekilde yargıdan siyasete her konuda adeta karar alıcı bir sistem hâline dönüşmüş durumdadır. Klavyelerin ardına gizlenen, istemedikleri ve işlerine gelmeyen konularda öfkeli bir üslup ve şiddetli bir itiraz tonuyla seslerini yoğun olarak duyurabilen bu kişiler, gerçekte 200–300 kişiden oluşan bir organize topluluktan ibarettir. Bu kişilerin en belirgin özellikleri sevgisiz, öfkeli ve muhalif zihniyette olmalarıdır. Özel olarak bir araya gelmiş, daha da önemlisi bir araya getirilmişlerdir. Kendi istediklerini yaptırabilmek için sanal âlemde gizlenerek seslerini yoğun olarak duyurma, diğer bir tabirle “yaygara yapma” yöntemini kullanmaktadırlar. Bu yöntemle, kendilerinde mahkemelerin kararlarına itiraz edebilecek gücü dahi bulmaktadırlar. “Şu kişi niye tutuklanmadı?” “Bu kişiye neden ceza verilmedi?” “Bu kişi neden alınmadı?” gibi sorularla, sanki Türk yargısı suçu ve suçluyu gereği gibi değerlendirmekten acizmiş gibi vahim ithamlarda bulunmakta, kendilerine güç atfetmektedirler. Bu sahte gücü elde edebilmelerinin sebebi ise bir kısım mahkemelerin, bu sevgisiz insanların yaygaralarına kulak vermeleri, kimi zaman verdikleri kararları dahi bu doğrultuda değiştirebilmeleridir. Varlığı, fikri, amacı belli olmayan 200–300 kişinin çıkardığı yaygara nedeniyle mahkemelerin kararlarını dahi değiştirecek duruma gelmeleri Türkiye gibi bir hukuk devletinde karşımıza çıkmasını beklemediğimiz vahim bir manzaradır. Şu gerçek iyi bilinmelidir ki bir kısım öfkeli, sevgisiz insanın yaygarasını yaptığı fikir, kamu vicdânı değildir. Kamu vicdânı, anlaşılması zor, tanımlanmaya muhtaç bir kavram değildir. Aklın yolu daima birdir. Kamu vicdânı, Türkiye’nin genelidir. Vicdanlı halkımız için doğruyu görebilmek ve buna göre bir vicdan muhasebesi yapmak oldukça kolaydır. Dolayısıyla, bu sayısı belli bazı insanların zorbaca yöntemler ve saldırgan ifadelerle oluşturmaya çalıştıkları kamuoyu, “kamu vicdânı” değildir. Bu yalnızca bir baskı sistemidir. Türk yargısı bu baskı sistemine boyun eğmeyecek kadar mûteberdir. Adil yargıçlarımız, uzun hukuki süreçler sonucunda ellerindeki somut delillere ve vicdani kanaatlerine uygun olarak verdikleri kararlara güvenmelidirler. Yargının, birkaç öfkeli insanın oluşturduğu baskı ve dayatma sistemine teslim olarak kararından vazgeçmesi, Allah korusun, ülkemizde adalet sistemine güveni sarsacak çok tehlikeli bir durum teşkil edebilir. Yargıya, adalete muhtaç herkes, adil verilen kararın, çoğu zaman linçe dönüşen bu zorba sistem neticesinde değiştirileceği endişesini taşıyabilir. Bu “zorba sistemi” uygulayanlar, Cumhurbaşkanımızın ve hükümetin yurtdışındaki imajını da bozmak için gayret göstermektedirler. Yargı kararlarının sanal bir baskı sistemi neticesinde bu kadar kolaylıkla değişebilmesi, hem ülkemize hem de bunu yapanların kendilerine vurduğu müthiş bir darbe olacaktır. Birkaç yüz kişinin dediğini yaptırdığı, Cumhurbaşkanını ve hükümeti yurtdışına olumsuz tanıttığı bir ülke olmak, kendi insanlarımız nezdinde de, bizi dikkatle takip eden Avrupa nezdinde de müthiş yıkıcıdır. Kamu vicdânı yalanı altında ortaya çıkan bu kişilerin, özellikle Türkiye’ye zarar vermek, suni gerilim ve istikrarsızlık oluşturmak için özel görevlendirilmiş bir güruh olduğu açıktır. Yalanlar söyleyerek kararlara etki eden, sonra da mahkemelerde “adalet yok” diye bağırıp çağıran kişiler, bu insanlardan başkası değildir. Bu tür sanal baskılar ile adeta “mahkemeye gerek yok bizim dediğimiz yapılsın” denmektedir. Mahkemelerimizin bu kitleye itîbar etmesi, hem yargı sisteminin kendi eliyle kendine zarar vermesi, hem halkın adalete güveninin sarsılması hem de her konuda örnek teşkil etmesi gereken güzel ülkemizin itîbarının zedelenmesi anlamına gelecektir.