Gün içinde karşımıza çıkan tüm varlıklar Allah’ın üstün yaratışının birer delilidir. Bu varlıkları yakından inceleyen her dikkatli göz, tamamının mucizevi özelliklere sahip olduğunu görür. Bazı insanların, belki de her gün karşılaştıkları bu muhteşem yaratışı görememeleri, genellikle onlara dikkatle bakmamalarından kaynaklanmaktadır.

 

Teknoloji, insanoğlunun, yeryüzünde bulunan elementleri belirli bir amaca göre şekillendirmesidir. Çevremizdeki teknolojik ürünleri incelersek; hepsinin, demir, bakır, çinko, alüminyum gibi metallerden veya petrolün bir yan ürünü olan plastikten oluştuğunu görürüz. Eğer bu maddeler, özellikle de metaller dünya üzerinde bulunmasaydı, insanoğlunun bu maddeleri kullanma imkanı olmasaydı belki de teknolojiden söz etmek de mümkün olmayacaktı.

Bu elementlerden sadece birkaçına dikkatle bakmak bile, günlük yaşam içinde varlığına alıştığımız bu madenlerin, aslında ne kadar mucizevi yapılar taşıdıklarını gösterir. Demir de bu maddelerden biridir. Ünlü Avustralyalı moleküler biyolog Michael Denton, evrendeki doğa kanunlarının ve elementlerin insan yaşamı için özel bir tasarıma sahip olduğunu anlattığı Nature’s Destiny (Doğanın Kaderi) adlı kitabında, demirle ilgili olarak şunları yazmaktadır:
 

“Tüm metaller arasında, demir kadar yaşam için zorunlu olan biri daha yoktur… İlkel dünyada, dünyanın ilk kimyasal farklılaşmasını sağlayan, ilkel atmosferi ve sonunda denizleri meydana getiren ısı, demir atomlarının yerçekimi tarafından merkeze doğru çekilmesiyle oluşmuştur…” (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 198)

Michael Denton, kusursuz işleyen bir solunum için zorunlu olan demirin, insan metabolizmasındaki büyük önemine de şöyle dikkat çekmektedir:
 

“Ve yine demir, insan kanında bulunan hemoglobin içerisinde oksijenle olan hassas bileşimi sayesinde, bu son derece yakıcı olan oksijen atomlarını kontrol altına sokmaktadır. Demir sayesinde bu değerli enerji kaynağı (oksijen), hücrenin solunum mekanizmasına kullanılabilir şekilde yönlendirilmekte ve burada oksijenin enerjileri, yaşamın aktiviteleri için kullanılmaktadır.” (Nature’s Destiny, s.198)

Buradan da anlaşılacağı gibi demir, dünyanın en temel fiziksel dengelerinden, soluduğumuz havayı kullanabilmemize kadar, yaşamın her aşamasında, önem taşıyan bir metaldir. Denton’ın ifadesiyle;
 

“Demir atomu olmasaydı, evrende karbon-bazlı bir yaşam var olmayacak; hiçbir süpernova patlaması yaşanmayacak, ilkel dünyanın ısınması gerçekleşmeyecek, atmosfer ve hidrosfer oluşmayacaktı. Dünyayı göktaşlarından koruyan manyetik alan oluşmayacak; Van Allen radyasyon kuşakları var olmayacak, ozon tabakası olmayacak, hemoglobini yapacak bir metal bulunmayacak, dolayısıyla nefes alan bir metabolizma olamayacaktı.” (Nature’s Destiny, s. 198)

Demir, bunların dışında, ilk çağlardan beri, medeniyetlerin en önemli maddi temeli olmuştur. Sanayi denilen yapılanma, demir ve onun karbonla birleştirilmesiyle oluşan çelik sayesinde var olmuştur. Teknoloji de sanayiinin bir ürünüdür. Örneğin demir olmasaydı, dünya üzerindeki teknolojik düzey, basit tahta araçları aşamayacaktı.

Kısacası demir ‘ dediğimiz elementin var olması ve dünya üzerinde bol miktarda bulunması Allah’ın insanlara bir rahmetidir. Nitekim Allah, Kuran’da bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Kur’an’ın “Hadid”, yani “Demir” isimli suresinde Allah şöyle buyurur:
 

“Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitab’ı ve mizanı indirdik. VE KENDİSİNDE ÇETİN BİR SERTLİK VE İNSANLAR İÇİN YARARLAR BULUNAN DEMİRİ DE İNDİRDİK; öyle ki Allah, Kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.” (Hadid Suresi, 25)

“Kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için yararlar bulunan” demir, insanoğlunun teknolojiyi geliştirebilmesini sağlayan bir rahmet olmuştur. Dolayısıyla demirden ve demirin karbonla güçlendirilmesiyle üretilen çelikten yapılan herşey, bizlere Allah’ın rahmetini görmemiz için birer vesile olmalıdır. Binalar, çeşitli modellerde arabalar, uçaklar, köprüler, tren yolları, gökdelenler ve diğer pek çok eser, aslında Allah’ın “kendisinde çetin bir sertlik bulunan” demiri var etmesi ve yeryüzüne yerleştirmesi sayesinde vardır. Tabii bu noktada, Allah ‘ ın insanlara, bu malzemeleri kullanabileceği bedeni, akıl ve bilinci bağışladığı da unutulmamalıdır.

Eriyen Demirden Bilgisayara

Yeryüzündeki teknolojiyi mümkün kılan tüm unsurlar incelendiğinde, hepsinde Allah’ın yaratma sanatının delillerini görmek mümkün olacaktır.
 

Teknolojinin çıkış noktası metalürji’dir; yani metallerin eritilip işlenmesi işlemi… Bu işlemi gerçekleştirebilmek içinse, hem uygun metallerin var olması, hem de insanoğlunun bu metalleri eritip şekillendirmesini sağlayacak araçlar bulunması gerekir.

Bu araçlardan biri ateştir. Denton, bu konuyu şöyle açıklar:
 

“Ateşi kullanabilme yeteneğimiz, hiçbir şekilde önemsiz bir yetenek değildir, çünkü sadece ateş yoluyla teknolojik ilerleme mümkün olabilmiştir. Ateşle birlikte metalürji ve metal araçlar gelmiş ve sonunda da kimya bilgisi ortaya çıkmıştır. Metaller elektriğin tek doğal iletkeni olduklarından, elektromanyetizmin ve elektriğin keşfi, hatta bilgisayarların geliştirilmesi bile biz insanların ateşi keşfinin bir sonucudur.” (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 242)

Denton’ın insanoğlunun ateşi keşfi ‘ diye ifade ettiği olay, aslında, Allah’ın ateşi insanoğlunun emrine vermesidir. Konuyu bilimsel olarak incelediğimizde, ateşin, insanın yeryüzündeki yaşamına çok uygun bir yapıda olduğunu görürüz. Ateş, yanabilir ‘ cisimlerin tutuşmasıyla başlar. Bir cismi yanabilir ‘ kılan durum, içeriğinde karbon ‘ bulunmasıdır. Karbon ve oksijen reaksiyona girdiklerinde, yüksek miktarda ısı açığa çıkarırlar; biz de bunu alev olarak görür ve hissederiz.

Yeryüzü Her An Bir Alev Topuna Dönüşebilir

Ancak burada dikkatten kaçmaması gereken son derece ilginç bir nokta vardır: Dünyanın atmosferi % 21’e yakın oranda oksijen içerir. Karbon ise bizim bedenlerimiz de dahil olmak üzere, her canlıda vardır. Yani ateşi oluşturan malzemeler, dünyanın dört bir yanında, yan yana durmaktadır. Peki bu moleküller neden hemen reaksiyona girmezler? Neden herşey bir anda tutuşup yanmaz?

Bu soru derinlemesine incelendiğinde, ateşte de çok muhteşem bir tasarım olduğu görülür. Oksijen ve karbon, kimyasal özellikleri gereği, sadece çok yüksek bir ısıda reaksiyona girip ateş oluştururlar. Bu nedenle bir yerde ateş yakabilmek için, öncelikle yüksek ısı gerekir. Kütükleri birbirine sürterek ateş yakmaya çalışan bir insanın yaptığı şey, sürtünme yoluyla ısıyı yükseltmektir. Bir kibriti yakarken de, kibrit çöpünü pürüzlü bir yüzeye sürterek ani bir biçimde ısıtmanız gerekir.

Ateşle ateşi oluşturan etkenler böyle olmasaydı, dünya üzerindeki yaşam imkansız hale gelirdi. Eğer, oksijenin ve karbonun reaksiyona girme eğilimleri biraz daha fazla olsaydı, hava sıcaklığı biraz arttığında, insanların, hayvanların ve bitkilerin bir anda tutuşup yanmaları sıradan bir vaka haline gelirdi. Örneğin çölde yürüyen bir insan, sıcaklık en yüksek dereceye çıktığı anda, bir kibrit çöpü gibi bir anda alevlere boğulabilirdi. Bitkiler ve hayvanlar da aynı tehlikeyle yüz yüze kalırdı. Ve elbette böyle bir dünyada, normal bir yaşamdan söz etmek biraz zor olurdu.

Buna karşın, oksijen ve karbon, reaksiyona girmek için şu anki gereksinimlerinden daha fazla ısıya ihtiyaç duysalardı, o zaman da insanlar ateş yakmayı hiç başaramayacaklardı. Dolayısıyla da ateş, sadece ormanlara isabet eden yıldırımlar sonucunda ortaya çıkan efsanevi bir enerji olarak kalacaktı.

Oksijen ve karbonun bu yapıları, ateşe, insan tarafından kontrollü bir şekilde kullanılabilecek en uygun hali kazandırmaktadır. Denton, insanoğlunun fiziksel yapısının (ellerinin, kollarının, hareket yeteneğinin, görme duyusunun vs.) da, ateşi kullanmak için ideal bir yapıda olduğuna dikkat çeker. Dahası dünyada, ateş yakabilmek için çok ideal bir ortam olduğunu da Denton şöyle vurgular:
 

“Ateşin kullanımı elbette çevresel faktörlere de bağlıdır: Ağaçların ve göreceli olarak kuru bir ortamın varlığına, örneğin. Bu ilave faktörlerden herhangi birinin uygun olmaması durumunda, bizi insan yapan tüm fiziksel ve zihinsel yeteneklerimize ve dünyanın karbon bazlı bir yaşam için çok uygun bir yurt olmasına rağmen, ateş ve dolayısıyla metalürji, kimya ve herhangi bir bilimsel gelişme mümkün olmazdı.” (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 245)

İnsanın teknolojiyi geliştirmesini sağlayan tüm şartlar olabilecek en ideal yapıda ve değerde yaratılmıştır. Allah, Kuran’da bu gerçeğe işaret eder ve ateşin malzemesinin özel olarak yaratıldığını şöyle haber verir:
 

“Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.” (Yasin Suresi, 80)

Nimetleri Yaratan Allah’tır

Ateşin kontrol edilebilir olmasının yanında, metalürjiyi mümkün kılan bir başka önemli tasarım daha vardır: Dünyadaki metaller, başta demir olmak üzere, ateşin ulaşabileceği bir ısı seviyesinde yumuşar ve sıvı hale gelirler. Örneğin, demirin erimesi için 1535 derecelik bir ısı gereklidir; bu güçlü bir ateşle elde edilebilir.

Demirin erimesi için gereken ısı miktarı, dünyadaki yakıtlar tarafından sağlanamayacak kadar yüksek olsaydı, metalürji diye bir bilim dalı olmazdı. Dolayısıyla da, insanlığın bilimsel düzeyi, Denton’ın deyimiyle, “cilalı taş devri ile Aztek uygarlığı arasında bir yerde sıkışıp kalırdı”.

Ancak Allah’ın dilemesi ve insana türlü imkanlar vermesiyle, insanoğlu görkemli eserler ortaya koymuştur. Denton, insanoğlunun bilimsel gelişimini kısaca özetledikten sonra şu yorumu yapmaktadır:
 

“(Bilimsel) yolculuğumuz uzun sürmüş olsa da… kanıtlar göstermektedir ki, bu yolun sonucu hiçbir zaman belirsiz olmamış, belirli bir amaca göre önceden belirlenmiş bir yolu izlemişiz ve başarımız da asla bir tesadüf olmamıştır… Ateşin keşfinden bilimin doğuşuna ve en son olarak da doğanın düzeninde kendi merkeziliğimizi keşfedişimize kadar uzanan, önceden belirlenmiş bir yolu izlemiş bulunuyoruz.” (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 395)

Biyokimya profesörü Michael Denton’ın bilimsel terimlerle anlattığı bütün bu bilgiler gerçekte iman eden her insanın Kuran’dan öğrendiği bir gerçeği ortaya koymaktadır:

Allah, dünyayı insanın yaşamı için yaratmış, dünyadaki varlıkları insan için emre amade ‘ kılmış ve onu türlü nimetlerle zenginleştirmiştir. Kuran ayetlerinde Rabbimiz şöyle buyurur:
 

“Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve O’nun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır. Güneş’i ve Ay’ı hareketlerinde sürekli emrinize amade kılan, geceyi ve gündüzü de emrinize amade kılandır. Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.” (İbrahim Suresi, 32–34)

2009-06-25 23:43:10