Sâltukname isimli eser, Rumeli’nin Türkleşmesine büyük katkıları olan 13. yüzyıl alp-erenlerinden Sarı Saltuk‘un efsanevi hayatını anlatan bir Anadolu Türk destanıdır. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın emriyle Ebu’l Hayr Rûmî tarafından bu eser kaleme alınmıştır. 1480 yılında yazılan eser şu an Topkapı Sarayı Müzesi Yazma Eserler Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir. Bu eser ayrıca Harvard Üniversitesi’nde Şinasi Tekin’in yönettiği kaynak eserler dizisinde tıpkı basım olarak da basıldı. Saltuknâme coğrafya, tarih, sosyoloji, ilahiyat, antropoloji ve halk bilimi açısından çok değerli bir kaynak olarak kabul edilmektedir.
Sâltukname’de Edirne şehrinden, buranın manevi değerinden ve erenler şehri olduğundan bahsedilir. Hz. Hızır, Hz. İlyas, Hz. Süleyman, Hz. Mehdi‘nin bu şehirle olan bağları anlatılır. Sâltukname’de Peygamberimiz (sav)’in hadisleri doğrultusunda anlatılan bilgiler gerçekleşen ahir zaman hadisleriyle benzerlik göstermektedir.
İstanbul’da yaşanacak felaketlerin ardından Allah, Mehdi’yi bir süre Edirne’de koruyacaktır.
“Ben İsa Peygamber –aleyhi’s selam- ashabından Şemun’am. Benim içün İsa –a.s.- dua eylemiştür, ta ölmeyen ve İsa –a.s.- girü gökten ine, diri olam anunla girü gaza idevüz. İmdi geldüm ki seni ziyaret idem.” Didi. Server anı hoş gördi dahı düşin ana diyüvirdi. Şem’ün eyitti: “Server bu düş gerçektür, velinün vakıası ayni vaki olur. Sair halk gibi aksi olmaz” didi. Pes Server Şemun’dan sordi kim “Bu şehrün en sonı nice ola?” didi. Rahib eyitti: “Server, bu şehr akıbet Müslümanlar elinde harab olur. Sebeb-i harab fısk ve fücür, FESAD VE ZİNA VE LİVATADAN ve zulm ve cevrden ve bed efalleri çok ola, dahı Hak Taala kaht ve taunlar vire ve zelzele çok ola, en son bu şehr harab ve hasf olup yire geçe, gide, amma bir tarafı kala, ol yir umaram Ayafosya tarafıdur. Zira anun-çün dua olınmıştur” didi. Andan Server eyitti: “Ya Endriyye’nun harabı neden ola, bize beyan ve ayan eyle, ilm-i hikmetten bilürsen” dedi. Pes ol rahib-i alim eyitti: “Server, ANUN HARABI OLMAZ. Meğer gazadan Müslümanlar vaz geçeler, ol şehr nazar-gah-ı Hak’tur. Anun halin Allah Taala bilür” didi.
- İstanbul’da fitne, fücur, iftira, zulüm, haksızlık, vicdansızlığın çok olacağına; fuhuş, zina, livata, homoseksüellik, kumar gibi haram olan her şeyin yayılacağı ifade edilmiştir.
- Bunların ardından İstanbul’da kaht (kıtlık, hayat pahalılığı, cinayetler), salgın hastalık (korona gibi) ve depremler olacağı ifade edilmiştir.
- Allah’ın Mehdi’yi bir süre Edirne’ye alarak onu çeşitli felaketlerden koruyacağı ifade edilmiştir.
Hz. Hızır’ın Edirne’yi her gün gözlediği rivayet edilir
Raviler bunda şöyle rivayet iderler kim şehr karşusında bir depe vardı, şöyle kim ol depeye her zamanında Hazret-i Hızr — aleyhi’s-selam- gelürdi ve dahı ol yirlerde Sunni cinlerden dahı olurlardı. Meğer kim gene Hazret-i Hızr gelüp ol depede otumışdı. Sunni cinnilerden Minu-çihr-i cini dahı Hazret-i Hızr’ı ziyaret ide geliyorurdı. Na-gah leşkeriyle gelürken gördi kim havada bir adem oğlanı eli bağlu yukarudan aşağı iner od içine. Heman tizcek irişüp kapdı ve alup Hazret-i Hızr katına geldi. Şerif’i Hazret-i Hızr öninde yire kodı. Hazret-i Hızr, Şerif’i görüp yirinden durup eli bağlın alup, eyitdi: **“Ya Şerif! Gam çekme. Şimdilerde sana ölüm yokdur. Ta kim su gözüne od gibi görinmeyince sana mevt olmaya. Alamet oldur, üşenme didi. Şerif ve Hazret-i Hızr ve Minu-çihr-i cini oturdılar. Şehre bakup od yanduğın temaşa iderlerdi.
Hazreti Hızır’ın, Edirne Cezaevinin bulunduğu yer olan Avarız’daki tepeye oturup, her gün Edirne’ye baktığı rivayet edilmiştir. Bu, Edirne’yi bir uçtan bir uca gören bir tepedir.
Edirne, Hz. Hızır ve Hz. İlyas’ın bulunduğu bir şehirdir
Ta kim su gözüne od gibi görinmeyince sana mevt olmaya. Alamet oldur, üşenme didi. Şerif ve Hazret-i Hızr ve Minu-çihr-i cini oturdılar. Şehre bakup od yanduğın temaşa iderlerdi. Na-gah Hazret-i İlyas peygamber –a.s.- dahı geldi. İlerü varup görüşdiler, oturdılar. İlyas –aleyhi’s-selam- Şerif’ün hatırın sordı. Şerif eyitdi: “Siz bu kafirler içinde neylersiz?” didi. Hazret-i Hızr -a.s.- eyitdi: “Bu makam Rum’da arz-ı Şerif’dür. Adn-ı arz budur. Gaziler ocağı olısardur. Şimden girü kırk yıldur her sabah namazın bu yirde kıluruz. Her kim kırık gün kaim, saim ola, kırk sabah namazın bunda kıla, salah ide, biz ana görinüp, bizden istifade iderler” didi. Ol makama şimdi Hazret-i Hızr İlyaslık dirler. Hazret-i Hırz ve Hazret-i İlyas kalup gitdiler. Şerif’i veda idüp, Hazret-i Hızr Şerif’e eyitdi: “Korkma şimden girü, aç ağzun.” Didi. Şerif dahi ağzın açdı. Ağzına Hazret-i Hızr ağzı yarın virdi, eyitdi: “Korkma şimden girü. Yüri” didi. Şerif bir ol kadar dahı kuvvet dutup velayet ve keramete kadem basdı.
Gözinden ve gönlinden hicab gitdi, cemi gizlüler aşikare oldu. Andan Hazret-i İlyas peygamber dahı Şerif’e dua-i ervah öğretdi — kim ism-i azamdur — ve Hazret-i Hızr –a.s. — dua-i melaikeyi öğretdi ve Hzret-i Hızr ve Hazret-i İlyas gitdiler… Minu-çihr-i cini dahı Şerif’e bir dua öğretdi, eyitdi: “Her kaçan kim sen bu duayı okuyasın, ben katunda leşkerüm birle hazır olan” didi.
Hazreti Hızır ve Hazreti İlyas’ın, Rum’un Edirne olduğunu, bu bölgenin Adn-ı arz (alçak yer-çukur yer) olduğunu ve Seyidlerin, Şeriflerin arzı (Peygamberimiz (sav)’in soyunun yeri, memleketi) olduğunu söylediği rivayet edilmiştir.
Hz. Hızır ve Hz. İlyas’ın sabah namazlarını bu bölgede kıldıklarını, bu beldede 40 gün sabah namazı kılanın orada Hazreti Hızır’ı göreceği ve ondan istifade edeceği anlatılmıştır.
Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı Edirne’de dünyaya getirdiği rivayet edilmiştir.
“Evvel bu kim **“Bu hisar içindeki büyük kiliseyi bize virun, bizim ruhbanlarumuz gelüp giderler. İkinci uğrı kapu yanında olan hamam içinde bir kurna vardur, Meryem Ana Hazretleri İsa — aleyhi’s-selam- doğuracak anun içinde yudı dirler.”
Hz. Meryem’in, Hz. İsa (as)’ı Edirne’de dünyaya getirdiği rivayet edilmiştir.
Fethin başlangıç yeri Edirne’dir.
“Ol gice Resül’i -aleyhi’s-selam- düşinde gördi. Ol bedr-i Münir, şems-i duha, Beşir ve nezir gelüp Şerif’e selam virdi. Ol camiün sol tarafına olan direğe arka virüp eyitti. Ya veledi! Bu makam benüm evümdür, hacet dilersen bunda dile, kabul ola. Bu şehr benüm ümmetüm gazilerinün ocağı olısardur. Adnü’l arz budur. Her kim bu makamı ümmetümden bekleye cemi düşmanına mansür ve muzaffer ola. FETH-İ BAB BU YİRDENDÜR RUM EVİNDE. NİTEKİM HAK TAALA KELAMINDA BUYURUR: **“ELİF, LAM, MİM GULİBETİ’R-RUMÜ, Fİ ADNE’L ARD VE HÜM MİN BA’Dİ GALEBİTİM SEYEGLİBÜNE” DİR. DAHI DARÜ’N NASR BUNA AD OLSUN DİDİ. Şerif eyitti: “Ya Resulu’llah! Bana şefaat eyle ve bunda olanlara bile.”didi. Resül –aleyhi’s selam- eyitti: “Benüm şefaatüm şu benim yoluma sayidenleredür.” Didi. Ve dahı Resül Hazreti bu şehre Edirne diyü ad söyledi. La-cerem Sultan Saltıh ve Müslümanlar dahı adın Edirne didiler.
Peygamber Efendimiz (sav)’in, fethin Edirne’den, bu Rum şehrinden olacağını söylediği ve Rum Suresini okuduğu rivayet edilmiştir:
“Elif-Lâm-Mîm. Ġulibeti-rrûmü Fî EDNÂ-L-ARDİ vehum min ba’di ġalebihim seyaġlibûn.”(Rum Suresi, 1–3)
Edirne ismini bu şehre Peygamber Efendimiz vermiştir ve Edirne için Adnen’in arzı (Adn-ül arz*) (Adnen’in yeri, memleketi) demiştir.
- Arz kelimesi Arapça’da ard olarak okunmakta ve “yer, memleket” anlamına gelmektedir.
Hz. Süleyman’ın bir kısım cinlerinin Edirne’de olduğu rivayet edilmiştir
Hazret-i Seyyid tiz Minü-çihr duasın okudı. Az zamandan sonra Minü-çihr çıkagelüp Seyyid’e selam virdi. Seyyid eyidür: “İy ahi! Şol zir-i zeminde ne vardur, bilmek isterem. İçinden gümbürdi gelür. Bunun ahvalin bize beyan eyle” didi. Minü-çihr yüz urup eyidür: “Ya Server! Bu çahta üç kafir ifrit habs olmıştur, yüzleri üzre yaturlar, kıyamete değin ol çahta habs olısardurlar. Ya Server, eğer birisi halas olursa cihanı haraba virür Hazret –i Süleyman — aleyhi’s-selam- habs eylemiştür. Üç müvekkil cini vardur, müminlerdür. Andan gayri bir melek dahı vardur ve tılsım olmuştur, her kim bu çaha girse, anı yakup helak iderler” didi.
Hz. Süleyman tarafından bir kuyuda hapsedilmiş 3 cin olduğu, eğer biri kurtulursa tüm dünyayı yok edeceği rivayet edilmiştir. Hz. Süleyman’a burada vekalet eden 3 cini olduğu, bir de bir melek olduğu, tılsımlı oldukları belirtilmiştir.
Cin duasından bu bölgenin Edirne olduğu anlaşılmaktadır.
Hz. Süleyman’ın hazinelerinin Edirne’de olduğu rivayet edilmiştir
Pes seyrân iderek bir taştan tağa geldiler. Anda çok mağaralar gördiler. Ve evvel taştan garib ve acib makamlar gördiler. Server sordı: “Bu nedür?” didi. Eyittiler: “Ya Server! Bu yiri Süleyman peygamber -aleyhi’s-selam-taht idinmiştür. Divlere kış vaktinde olmağa evler düzmişler ve dahı dirler kim Süleyman Peygamber -aleyhi’s-.selam- hazinesin bunda Asaf b. Berhiya vaz’ eylemiştür. Yir altında turur tılsımludur. Kimse anun kandalığın bilmez.” Server eyitti: “EHLE ASANDUR. ANUN BULMASI NASİB KİME OLDIYISA YA MEHDİ SAHİB ZAMANUNDUR” Andan ol tağun şimali tarafında Tunca ırmağınun kurblarında seyr eyledi. Üç yirden ulu sular buldı kim adem gövdesi kadar; hassiyetlü hastalar vardılar sıhhat buldılar.
Edirne civarındaki bir taştan dağda bulunan mağaralarda Hazreti Süleyman’ın hazinelerinin bulunduğu belirtilmiştir. Yeraltında, mağaralarda saklanan bu hazinelerin tılsımlı oldukları, Zamanın Sahibi Hazreti Mehdi’nin bunları bulacağı ifade edilmiştir.
Bu yerden kuzeye doğru, Tunca ırmağı kenarından yola devam etmelerinden, bu mağaraların Tunca Irmağı civarında, Edirne’de bir yer olduğu belirtilmiştir.
Edirne şehrine ismini Peygamber Efendimiz (sav) vermiştir
Gaziler Endriyye’de cem olup anda karar eylediler. Rivayettür kim Edirne diyü andan sonra söylediler, zira Resulu’llah namesinde Edirne diyü yazılmıştır. Fahr-i alem hayatında Arab dilinde gayrı dil söylimedi, girü sonında dahı ayruk dil söylimedi. Pes Edirne dimek Arab dilince hub havalu yirlere ve dahı düz yire dirler. Bazılar akar sular yanında dirler. Çün Sultan-ı enbiya kağıdında böyle yad idicek Müslümanlar dahı anunla ol şehri yad eylediler. Ve Seyyid Saltıh dahı vakıasında Resül’i –a.s.- göricek ol dahı bu şehri Edirne diyü yad eylemiştir. Bildiler kim bu mübarek yirun adı Arab dilince Edirne’dür, pes vardılar Endriyye dimez oldılar, Edirne didler ta bu zamana dek.
Edirne’ye ismini veren Peygamber Efendimiz (sav)’dir .
Arapça’da Edirne’nin, hoş, güzel yöreler ve düz yerler için kullanılan bir kelime olduğu belirtilmiştir. Seyyid Saltıh, bu şehri Resul (as) görecek diyerek Edirne’den söz etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de “Rum” olarak belirtilen yer Edirne’dir.
Ve dahı Hak Ta’ala Kur’anda buyurur kim lem yuhlak mislüha fi’l-bilad (Öyle bir kavim ki memleklerler içinde onun gibisi yaratılmamıştı) Bu şehr dahı Şam’a müşabihtür letafette, acep buna ne dine idi? Dahı ol yirde yattı ol gice düşinde Fahr-ı alemi gördi. Ayas’a eyitti: “Server: biz can göziyle Edirne’yi görüp dururuz. Cennet bika’âlarından bu bir buk’adur. Cennet bunun zahir üstindedür. Hak Ta’ala Hazreti buna nazar idüp Kur’anda Rum dimiştür. Ve Rum’un bu aslıdur. Elif lam mim gulibetü’r-rumu fi edne’l-ard’dan (Rumlar mağlub oldu, en yakın yerde) murad bu Edirne’dür. Bunda Müslümanlık nusret ve ferahlık bulup daim kuvvet bula yefrahu’l müminune bi nasrillah (Müminler ferahlanacak, Allah’ın zafer vermesiyle) ola el –emr tarihinden ki bu biz adedinde mevcuttur.
Fecr Suresi’ndeki 8. Ayet:
“Ki, beldeler içinde onun bir eşi yaratılmadı…”
“Elleti lem yuhlak misluha fil bilad…”
Bu ifadenin Edirne şehrine işaret ettiği, Cennet’in bu şehrin üzerinde olduğu belirtilmiştir. Kur’an’da buna binaen, bu beldeye Rum denmiştir. Edirne’ye Rumeli denmesi de buna bir işarettir.
Kur’an’da Rum olarak geçen yer Edirne’dir.
“Elif-Lâm-Mîm. Ġulibeti-rrûmü Fî EDNÂ-L-ARDİ vehum min ba’di ġalebihim seyaġlibûn.”(Rum Suresi, 1–3)
“Elif-Lam-Mim. Rum mağlub edildi. En yakın bir yerde (düz bir yerde, alçak bir yerde), fakat onlar bu mağlubiyetten sonra galip olacaklar.”
Müslümanlar burada nusret ve ferahlık, kuvvet bulacaklardır. Rum Suresinde bildirildiği gibi:
“…yefrahul mu`minun; bi-nasri’llah…” (Rum Suresi, 4–5)
“O Gün mü’minler ferahlar/sevinir, Allah’ın nasrı (nusreti) ile.”
Elif, Lâm, Mîm. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. (Rum Suresi, 1–2) Bu 2 ayetin ebced (arapça harflerin sayısal) değeri 71–1909 = 1980’dir. 1980 yılı Mehdiyetin başlangıç tarihidir. (Hicri 1400)
Deccal’in Edirne’ye giremeceği rivayet olunmuştur.
Çün ol hin ola benüm kavi ümmetüm bu diyarda gelüp cem olısalardur ve Beni Asfarla bunlar ceng idüp helak eyleyiserlerdür. Ve İsa — a.s.- Mehdi’ye leşker olup, küffarı kat idiserdür. Hak Ta’ala bu yiri Deccal çıktuğı vakt anun şerrinden saklaya ana göstermeye gaziler yüzi suyına halas eyleye bu yir kavmi kuvvetle bu yir darü’l-İslamdur, fitneden emin kalmıştur.
Deccal’in Edirne’ye giremeyeceği, Mehdi’nin Edirne’de hem Deccal’in fitnesinden hem de o dönemde yaygın olacak felaketlerden korunacağı belirtilmiştir.
Tek bir Cümle.. Tekbir Paragraf.. Hayata Bakışınızı Değiştirir.